Şiir:İzmir Sevdası

Varyant’tan inerken, yavaş, yavaş…
Asansör’de, asansör yükselirken, ağır, ağır…
İzmir’i seyredeceksin.
Dalgalar, kıyıyı yalarken,
Sen; ruhunu dinlendireceksin.
Kordonda; bir iki tur attıktan sonra,
Pasaport’ta gün batımını seyrederken,
Çayını yudumlayıp, demleneceksin.
Bir yandan da, duygularının kabardığını hissederek,
Galiba; İzmir’e âşık oluyorum diyeceksin.
Karagöl, gölet, kuş cenneti…
Bir de çiçeklinin doğası,
Bozdağ'dan aşaği, bıraktın mı kendini?
Tadarsın; kayak kaymanın da keyfini.

İzmir: sevginin, sevdanın, aşkın beşiği,
İzmir: Ege’nin, Akdeniz’in, Türkiye’nin eşiği.

Güzelbahçe’de, sabah kahvaltısı,
Bir başka; Karşıyaka’sı, Bostanlısı…
Tepende ay ışığı, denizde yakamozlar,
Sesleriyle kulağını çınlatıyor, martılar.
İnciraltı’indasın; denizin mırıltısıyla bas basa…
Aslan sütü ve yanında balık…
Nam-ı diğer çilingir sofrası,
Oksijen, iyot bir de rakı kokusu,
Bu karışım; İzmir’in şifa deposu.
Olmasın dersin, bu keyfin sabahı.
Kördüğümle bağlar kendine, seni;
İzmir’in tarih kokan her köşesi
Ruh’unun kanat çırpıp, uçtuğunu hissedersin,
Bulutların üstündeymişsin sanki
Gönlünü kaptırmaya gör;
Kara sevda gibi, görmeden edemezsin, İzmir’i.

İzmir: sevginin, sevdanın, aşkın beşiği,
İzmir: Ege’nin, Akdeniz’in, Türkiye’nin eşiği.

Kızlarağasında içilir;
Fincanda pişen, dibek kahvesi,
Birde teleferikten seyretmek yok mu?
Esen imbatla; görkemli Simirna’yı, körfezi…
Mest eder; dalyandan yükselen kuşların sesi.
Yazın başka tat, kışın başka…
Doyulmuyor İzmir’de yaşamaya.
Hele o, kızgın yaz güneşinde,
Birbirinden güzel, kıyıların birinde…
Tenini serinlettikten sonra,
Şezlonga uzanıp, şemsiyenin altında,
Yudum,yudum, soguk bira’yı yudumlarken,
Hayatın tadına varacaksın,
Ah be İzmir ah! Sen neymişsin diyeceksin,
İzmir’e aşkını bir kez daha yenileyip,
Tıpkı; Haydar Demoğlu gibi
Bunu; damarlarında, iliğinde,
Hatta ruhunun derinliklerinde, hissedeceksin.

İzmir: sevginin, sevdanın, aşkın beşiği,
İzmir: Ege’nin, Akdeniz’in, Türkiye’nin eşiği.

Dinle, Demoğlu dinle…
Vakitlerden ikindi;
Ve sen; Izmir’desin şimdi…
Teraslı bir kahvehanenin,
Denize bakan terasındasın,
Süslemiş, ikindi sofranı;
Kumru, boyoz, nargile…
Doyumsuz bir manzarayla, baş başa,
Muhabbet, sohbet halindesin,
Sessiz, sessiz, sadece gözlerinle.
Vaktin nasıl geçtigini, hissetmiyorsun bile,
Nargilenin fokurtusu, götürüyor seni;
Kim bilir, nerelerden nerelere.
Ehhh! Değmeyin bu ehli keyfin, keyfine,
İzmir’i yaşıyor; sindire, sindire.
Yine, doyamadı ömrü;
İzmir’de geçirdiği, güzel bir güne,
İzmir’e sevdalanmak;
Benzer, balıklarla denizlerin aşkına.
İzmir’den, ayrılmak ise;
İnsani çevirir, sudan çıkmış balık gibi şaşkına!

İzmir: sevginin, sevdanın, aşkın beşiği,
İzmir: Ege’nin, Akdeniz’in, Türkiye’nin eşiği.

Haydar Demoğlu

Anıtlar ve Yapılar

ATATÜRK ANITI

Cumhuriyet alanında Büyük Önderimizin "Ordular , ilk hedefiniz Akdeniz ' dir ileri ! " komutunu simgeleyen anıt, 1932 yılında Pictro CANUNİCA tarafından yapılmıştır.Atatürk ' ü üniforması ile at üzerinde tüm heybeti ile gösterir.

İLK KURŞUN ANITI

Yunan ordusunun İzmir 'i işgali sırasında denizden karaya çıkan düşman askerlerine karşı ilk kurşunu sıkarak, Türk direnişinin ilk örnek davranışını gösteren ve ardından şehit olan gazeteci Hasan Tahsin adına dikilen ve onu ilk kurşunu sıkarken gösteren heykel anıt Konak Meydanı' ndadır.

DOKUZ EYLÜL ANITI

İzmir ' in 1922 yılında kurtuluşu sırasında şehit düşen Türk askerleri için yapılmış olan anıt, Halkapınar semtindedir.

ZÜBEYDE HANIM MEZAR ANITI

Atatürk ' ün annesi Zübeyde Hanım mezarı, anıt şeklinde 1940 yılında İzmir Belediyesi tarafından yaptırılmıştır.Karşıyaka ilçesinde Ferik Osman Paşa Camii yanındadır.

SAAT KULESİ

1901 yılında Sultan Abdülhamit'in tahta çıkışının 25.yıldönümü nedeniyle ve padişahın emri üzerine, Sadrazam Küçük Sait Paşa tarafından yaptırılan Saat Kulesi, son derece zarif görünümüyle Konak Meydanını bir inci gibi süslemektedir.Teras yükseldikçe incelen sivri kemerleri, kubbecikleri, mukarnas işçiliği ve geometrik figürlerle donatılmış olan taş işçiliğinin dantele gibi bir zerafet içinde Saat Kulesi ' ni çevrelemesi, oldukça zengin bir görüntü oluşturmaktadır.Kulenin saati Alman İmparatoru 11.Wilhem tarafından armağan edilmiştir.İzmir ' in sembolu olarak kabul edilen Saat Kulesi ' nin altında bulunan odanın dört köşesinde çeşmeler bulunmaktadır.

ASANSÖR

Mithatpaşa Caddesi ile Halilrifatpaşa semti arasındaki yükselti farkından dolayı, iki semt arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak amacı le, 1907 yılında bir asansör inşa edilmiştir.50 m. ' lik yükseklikte yer alan Haliliıfatpaşa semtine 155 basamaklı merdivenle çıkılıyordu. Buraya inşa edilen asansör kulesi ile, iki semt arası birleştirilmiştir.Bu kulede iki asansör bulunmakta, bunlardan soldaki buharla, sağdaki ise elektrik ile çalışmaktaydı.1985 yılında gerçekleştirilen restorasyonla her iki asansör de elektrikle çalışır duruma getirilmiştir.1994 yılında yapılan ikinci restorasyonda Asansör Sokağının çevre düzenlemesi yapılarak, hizmete sokulmuştur

DOĞAL GÜZELLİKLER

İzmir Kuş Cenneti

İzmir Çamaltı Tuzlası'nın içinde bulunduğu 8000 hektarlık alan, 1982 yılında Su Kuşları Koruma ve Üretme Sahası olarak tescil edilmiştir. Çiğli ilçesinden 10, Karşıyaka'dan ise 26 kilometrelik asfalt yolla ulaşılır. Yaklaşık 200 tür kuşun bulunduğu bölgeye her yıl ortalama 50.000 kuş uğramaktadır.63'ü yerli 54'ü yaz göçmeni, 43'ü kış göçmeni ve 30'u transit geçen türlerin burada konakladıkları bilinmektedir. Kırmızı Kanatlı Flamingolar, Karatavuklar, Tepeli pelikanlar, Angıtlar, Su tavukları, Saksağanlar, Kırlangıçlar, Sakarmekeler, Tombul yağmur kuşları, Kum kuşları, Beyaz balıkçıllar, Kara leylekler, Gri balıkçıllar, Bahriler, Sığırcıklar, Yalı çapkınları bu kuş türlerinin bazılarındır. Doğal ve arkeolojik sit alanı olan Kuş Cenneti'nde, ziyaretçi merkezi binası, kuş seyir kuleleri, sabit dürbün ve gezi bisikletleri vardır.

Teleferik Tesisleri

İzmir'in Balçova ilçesinde yer alan Teleferik Tesisleri doyumsuz manzarasıyla gelenleri büyülüyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nce yeniden düzenlenen Teleferik tesisleri 06 Mayıs 2000 tarihinde hizmete başlamıştır.

Spor ve doğa severler için geniş imkanlar sunan tesislerde, yamaç paraşütü ve özel tırmanma şeritleri ile sporseverlere heyecanlı anlar yaşatacak. Bu tesislerde "Kendin pişir, kendin ye", "Kahvaltı Evi", "Snack Bar", Fast Food tesisleri, çay bahçeleri, doğal ürünlerin satıldığı market ve hediyelik eşya satış yerleri bulunmaktadır.

İnciraltı Gençlik Merkezi

Balçova İlçesi sınırları içerisinde İnciraltı mevkiinde yer alan bu alan İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenmiştir. Oldukça geniş bir alanı kapsayan bu merkezde sinema salonları, yeme-içme tesisleri, spor sahaları, yürüyüş alanları, piknik sahası, sandalla gezinti yapılabilecek suni göl alanı bulunmaktadır.

Bucagöl İşletmeleri

Buca Belediyesi'nce kurulan bir vakıf tarafından işletilen tesisler, 140 bin m²'lik bir alanı kaplamaktadır. 30 bin m2'lik suni gölle birlikte sosyal tesisler, 3500 kişilik tiyatro, seyir terasları, piknik alanı, çocuk oyun üniteleri, hobi bahçeleri ve hayvan padoku bulunmaktadır.

Karagöl

Tantalos efsanesinde adı geçen Karagöl Yamanlar dağı üzerinde bulunur. 35 dekarlık su yüzeyine sahip olan bu göl tektonik yer hareketleri sonucu meydana gelmiştir. Küçük, dairesel ve güzel manzaralı gölün etrafı çam ormanları ile kaplıdır. Yaz aylarında dinlenme ve mesire yeri olarak kullanılmaktadır. Doğa ve yürüyüşü sevenler için ideal bir yerdir.

Kültürpark (Fuar)

Kent merkezinde yer alan Kültürpark, yeşil alanları, çay bahçeleri, hayvanat bahçesi, kültürel ve sanatsal etkinlikleri ile İzmirlilerin en önemli uğrak yerlerinden birisidir. Türkiye'nin en büyük fuar alanı olan İzmir Enternasyonal Fuarı, 421 bin m²'lik alanda 1936 yılında kuruldu. Kuruluş fikrinin temelinde, dünya ülkeleriyle ekonomik, sosyal, kültürel ve diplomatik anlamda ilişki kurulması düşüncesi yatıyordu. İzmir Fuarı'nın kurulması fikri Atatürk'ün isteği ile gerçekleşti ve dönemin Belediye Başkanı Dr.Behçet Uz tarafından 1927 yılında "9 Eylül Yerli Malları Sergisi " bugünkü Büyük Efes Oteli ' nin bulunduğu alanda açıldı. Milli nitelikte olan serginin kısa zamanda başarıya ulaşması ve yabancı ülkelerinde katılması sonucu Kültürpark oluşturma fikriyle birlikte 1936 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı kuruldu. İzmir Fuarının Türk ekonomisinde özel bir yeri bulunuyor. Yeni teknolojilerin tanıtıldığı fuar, Türkiye'nin dış tanıtımına olanak sağlarken, kültürel, sanatsal ve en önemlisi ülke ve kent turizmine etkileriyle yeri doldurulamayacak organizasyonların başında geliyor. 1900'lü yıllardan itibaren dünyada genel ticari fuarların yerini ihtisas fuarlarının almasına rağmen, İzmir Enternasyonal Fuarı kendini yenileyerek, geleneksel yapısını korumayı başardı. İEF, otomotiv, elektrik-elektronik, gıda, gıda ambalaj ve makineleri, çevre ve ekipmanları, iş makineleri, mermer gibi geniş halk kitlelerini ilgilendiren ürün gruplarından oluşan ihtisas fuarları bütünü haline gelmiştir. Bugün İzmir Enternasyonal Fuarı'nın açılışına 50 ülkeden bakan düzeyinde katılımın sağlanması da İEF'nin başarısını kanıtlamaktadır.1947 yılında İzmir Enternasyonal Fuarı, Dünya Fuarlar Birliği (UFİ)' ne üye oldu.1992 yılında ise, İZFAŞ , UFİ Yönetim Kurulu Üyeliğine seçildi.

DİNLENME ALANLARI

Orman Bölge Müdürlüğü İzmir Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Başmühendisliği'nin sorumluluğunda İzmir'de tam 20 adet orman içi dinlenme yeri var. Bunlar:

TANAY

Çadırlı kamp, karavan kamping, plaj ve günübirlik dinlenme hizmeti veriliyor. İzmir'e 70 km, Çeşme'ye 8 km. uzaklıkta. Ilıca plajları kenarında, 70 hektarlık bir alanda kurulu. Her türlü sosyal hizmet veriliyor. Tesisin kuzey kısmında, kıyıya yakın bir yerde denizden sıcak su çıkmaktadır. Üçkuyular Terminali'nden her yarım saatte bir hareket eden Çeşme otobüsleri ile buraya ulaşabilirsiniz.

GÜMÜLDÜR

300 çadır kapasiteli olup, günlük 2000 ziyaretçi piknik yapabilir. İzmir'e 75 km. uzaklıkta. Her türlü sosyal hizmet mekanları mevcuttur. Santral Garaj'dan veya Üçkuyular terminalinden kalkan otobüslerle ulaşmak mümkündür.

KALEMLİK

Özdere sahil bandında 40 hektarlık bir alanda kurulu. Her türlü ihtiyaçların karşılanabileceği sosyal mekanları bulunan Kalemlik'in nefis bir deniz manzarası var. Santral Garaj ve Üçkuyular'dan kalkan otobüslerle ulaşım sağlanıyor.

TEOS-EKMEKSİZ

İzmir'den 52 km. uzaklıkta olup, Seferihisar'dan minibüsle gidilebilir.Çadır da kurulabilen Teos-Ekmeksiz'in nefis bir denizi var. Ayrıca sosyal alanlar da mevcut.

DENİZPINARI (KLAROS)

Ahmetbeyli-Gümüldür sahil şeridinde 80 hektarlık nefis bir koy. Hemen yakında Klaros harabeleri bulunuyor. Kuşadası'na 25 km, İzmir'e 70 km. uzaklıkta, yeşil ve mavinin kucaklaştığı bir cennet köşe.

KARAGÖL

Yamanlar Dağı'nda bulunan 810 metre yüksekliğindeki tektonik gölün çevresinde 13 hektarlık bir alanda kuruludur. Piknik alanı, kızılçam, karaçam ve söğüt ağaçlarıyla kaplıdır. 500 araçlık geniş bir otoparkı, kullanma suyu, büfeler ve kır kahvesi bulunuyor. İzmir'e uzaklığı 40 km. mesafede olup, sadece özel araçla gidilebilir.

PAMUCAK

Selçuk-Kuşadası karayolunun 8'inci km.'sindeki bu alanın İzmir'e uzaklığı 82 km'dir. Özel aracın dışında Selçuk, Gümüldür ve Kuşadası'ndan minibüsle ulaşmak da mümkün. Denize hakim nefis bir manzarası var.

KARGACIK

Seferihisar sahil bandında, 320 hektarlık bir alanda kurulu olan tesisin 200 çadır yeri mevcut, İzmir'e 50 km. mesafede.

KARGACIK

Ahmetbeyli-Gümüldür sahil şeridinde, Klaros koyuna 5 km. mesafededir. İzmir-Gümüldür minibüsleri piknik alanının hemen önünden geçmektedir.

ÇINARLI

Bergama-Kozak karayolunun 17'inci kilometresinde, 10 hektarlık bir alanda kuruludur. İzmir'den 115 km. uzaklıktaki bu orman içi dinlenme alanına giderken, yol üzerinde Bergama harabeleri ile dünyanın ilk darphanesini de görebilirsiniz.

GÜVENDİK

Urla Çeşmealtı'nda 15 hektarlık bir alanda kurulu Güvendik Dinlenme Tesisleri'nin nefis bir deniz manzarası bulunuyor. Çeşmealtına kadar, Üçkuyular'dan kalkan minibüs veya otobüslerle gidebilirsiniz.

GÖLCÜK

Ödemiş'in Gölcük yaylasında kurulu 4 hektarlık bir alandır. Denizden yüksekliği 1100 metre olan gölün oluşumu 3000 yıl öncesine uzanıyor. Maksimum derinliği 5 metre olan gölde kerevit, sazan ve yayın balığı, piknik yerinin çevresinde de 2-3 metre çapında tabiat anıtı kestane ağaçları bulunmaktadır. Ödemiş'e 18 km, İzmir'e 130 km. uzaklıktaki Gölcük'te pansiyon ve otel gibi konaklama tesisleri de mevcuttur.

MERMEROLUK

Ödemiş Bozdağ Yaylası'nda kestane ve karaçam ormanları içinde 5 hektarlık bir alanda kuruludur. İçme ve kullanma suyu, büfe üniteleri mevcuttur. Ödemiş'e 25 km, Bozdağ beldesine 1 km, İzmir'e 100 km. uzaklıktadır. Tabiat anıtı niteliğinde kestane ve çınar ağaçları mevcuttur. Piknik sahasına Birgi beldesi üzerinden giderseniz hem bu tarihi kasabayı, hem de Çakırağa Konağı'nı görebilirsiniz.

KARABEL

Kemalpaşa-Torbalı karayolu üzerinde 20 hektarlık bir alan olup İzmir'e 50 km, Kemalpaşa'ya ise 10 km. uzaklıktadır.

ÇİÇEKLİ

İzmir-Manisa karayolunun 20'nci kilometresindeki bir kızılçam ormanı içindedir. Sahada piknik üniteleri ve büfeler mevcuttur

YAHŞELLİ ÇAMLIĞI

Menemen Çamlığı veya halk arasında Emiralem olarak da adlandırılır. 4 hektarlık kızılçam ormanı içinde kuruludur. Menemen-Manisa karayolunun 3'üncü kilometresinde olup, İzmir'e uzaklığı 30 kilometredir.

UZUNKUYU

İzmir-Çeşme karayolunun 60'ıncı kilometresinde, Üçkuyular terminalinden kalkan Çeşme otobüsleri, piknik yerinin önünden geçmektedir.

TEOS-ÇAMLIK

İzmir'e 50 km, Seferihisar'a 5 km. uzaklıktadır. Teos antik kenti yakınındaki bu alanda büfe, çeşme ve piknik üniteleri bulunmaktadır.

Tiyatro-Konservatuar

SemtFirma AdıTelefon
AlsancakAtatürk Açık Hava Tiyatrosu489 95 49
AlsancakÇamlık Senar Nejat Uygur Tiy. 482 12 70
AlsancakDevlet Tiyatroları Konak Sahnesi 483 50 35
AlsancakHamle Tiyatrosu 484 44 70
AlsancakIBB Genclik Tiyatrosu 445 53 28
Alsancakİzmir Gösteri Sanatları Merkezi 484 24 05
Alsancakİzmir Senfoni Orkestrası 489 09 26
AlsancakSuat Taser Salonu (GSF) 421 36 47
AlsancakTansaş Çocuk Tiyatrosu 484 48 28
BornovaBornova Belediyesi Tiyatrosu388 29 64
BornovaDevlet Tiyatroları Bornova Sahnesi 343 04 33
KarşıyakaDevlet Tiyatroları Karşıyaka Sahnesi 369 64 87
KarşıyakaEge Sanat Merkezi 381 64 06
KarşıyakaSuat Taser Açıkhava Tiyatrosu 362 61 61
Konakİzmir Devlet Opera ve Balesi 489 04 74
KonakKonak Belediye Tiyatrosu 246 63 93
KonakPınar Çocuk Tiyatrosu 463 15 15
NarlıdereDEÜ Devlet Konservatuvarı 239 07 07

Sinemalar

SemtFirma AdıTelefon
KonakCinebonus YKM0 232 425 01 25
BalçovaAgora Balçova 0 232 278 10 10
BalçovaAvşar Palmiye0 232 277 48 00
BalçovaCinebonus Balçova Kipa Sineması0 232 278 87 87
BornovaAFM Forum Bornova0 232 373 73 20
BornovaAFM Park Bornova0 232 373 73 20
BornovaBornova Batı0 232 347 58 25
BornovaBornova Çamlıca0 232 388 29 39
ÇankayaArzu Filimcilik Sinemacılık Sanayi Ve Ticaret Ltd.Şti. 0 232 484 15 69
ÇiğliCarreFour MovieLand0 232 324 62 30
ÇiğliCineCity Kipa Çiğli0 232 386 58 88
Gaziemirİzmir Gaziemir Kipa Hollywood 0 232 252 56 66
KarşıyakaDeniz Sineması0 232 381 64 61
KonakAFM Passtel0 232 489 22 00
KonakCinebonus (Konak Pier)0 232 425 01 25
Konakİzmir Sineması0 232 421 42 61
KonakSema Sineması0 232 483 91 00
KonakŞan Sineması0 232 483 75 11
MavişehirAFM Mavişehir0 232 324 42 64

İzmir Genel Fotoğraflar










İzmir Merkez Fotoğrafları

















Eski İzmir Fotoğrafları




















Bunları Biliyor muydunuz?

  • İzmir'in en az 5000 yıllık bir tarihe sahip olduğunu,
  • Iliada ve Odysseus"un yazarı Homeros'un İzmir'li olduğunu,
  • İncil'de sözü edilen "Yedi Kilise"den üçünün İzmir ili sınırları içinde olduğunu,
  • Dünyanın Yedi Harikasından biri olan Artemis Tapınağı'nın Selçuk'ta olduğunu,.
  • Parşömen kağıdının Bergama'da keşfedildiğini,
  • Eski dönemlerde Foçalıların 50 kürekli ve 500 yolcu taşıyan tekneler inşaa ettiklerini,
  • Eski Foçalıların Batı Akdeniz'de bir çok koloni kurduklarını, bunlardan bazılarının İtalya'da"Velia", İspanya'da "Ampurias" ve Fransa'da "Marsilya" olduğunu,
  • Tanrıça Athena adına inşa edilen ilk tapınağın İzmir'de inşaa edildiğini,
  • Filozof ve şair olan Xenophanes'in İ.Ö. 6. yy'da Kolofon'da yaşadığını,
  • "Bir nehirde iki kez yıkanılmaz" diyerek her şeyin değiştiğini söyleyen ünlü filozof Heraklit'in (İ.Ö 540-480) Efes'te yaşadığını
  • Filozof Anaxagoras'ın (500-428 B.C) Clazomenae'de, (bugünkü Urla) yaşadığını,
  • Eski çağın ünlü hekimi Galen'in (131-210.İ.S.) Bergama'da yaşadığını,
  • Meryemana için yapılan ilk kilisenin Efes'te olduğunu,
  • İncil'in dört yazarından biri olan St. John'un Selçuk'ta öldüğü ve burada gömüldüğünü,
  • Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın 188 yılının kışını Antonious ile birlikte Efes'te geçirdiğini,
  • Fransız yazar ve şairlerden Lamartine, Chateubriand, Theophile Gautier, and Gustave Flaubert'in İzmir'i ziyaret ettiklerini,
  • Papa Paul VI 1967ve Pope John II'in 1979 yılında Meryemana Evini ziyaret ettiklerini,
  • Uluslararası "İzmir Festivali" kapsamında Ray Charles, Paco De Lucia, Joan Baez, Martha Graham Dance Company, Tanita Tikaram, Jethro Tull, Leningrad Philarmony Orchestra, Christ De Burg, Sting, Moscow State Philarmony Orchestra, Jan Garbarek, Red Army Chorus, Academy of St. Martin in the Field, Kodo, Chick Corea, New York City Ballet, Nigel Kennedy, Brayn Adams, James Brown'e geldiklerini,
  • Ünlü şarkıcı Dario Moreno'nun Izmir'de yaşadığını,
  • Bademli köyünün Türkiye'de tiyatroya sahip ilk ve tek köy olduğunu biliyor muydunuz?

Tarihi Eserler

KADİFEKALE

M.Ö. 541'de Pers kralı Krüs'ün, Lidya kralı Krezüs'ü yenmesi ile başlayan Pers egemenliği İskender'in M.Ö.334'de Ege kıyılarına çıkışına kadar tüm İyon yerleşimlerinde devam etmiştir. İskender'in Anadolu'ya çıkışı ve Pers egemenliğine son vermesi üzerine bölgede Helenistik dönem başlar. (M.Ö. 334-133) Helenler beraberlerinde kendi şehircilik anlayışlarına uygun şehirleşme projeleriyle gelirler. Helenlerin istediği, Efes, Bergama, Rodos, İskenderiye gibi zamanın ticarette ve liman işletmesinde ileri gitmiş şehirleri ile boy ölçüşebilecek bir şehirdir. Böylece bir şehrin eski İzmir'de kurulması hem konum ile hem de alanın küçüklüğü nedeniyle imkansızdı. Bunun üzerine İskender, bugün Kadifekale olarak bilinen Pagos tepesi ve eteklerine yeni şehri kurmayı düşünür. Bu yeni İzmir'in kuruluşunda İskender'in Pagos Tepesinde gördüğü rüyanın yorumuna dayanmak yerine, dönemin deniz ve karada gelişen ticari potansiyelinin gelişmesinin dayattığı zorunluluk nedeniyle burada kurulmuş olduğuna inanmak, günümüz için çok daha bilimsel bir yaklaşımdır. İskender'in ölümünden sonra generalleri arasında ortaya çıkan çekişme nedeniyle proje bir süre sürüncemede kalır. Nihayet, rakibi general Antiganos'u M.Ö.302'de öldüren Lysimachos yeni İzmir'in kuruluşunu gerçekleştirir. Şehri Pagos tepesi ile İç Limana bakan yamaçlarda kurmaya başlar. Böylece 400 yıl önce Lidyalıların istilası ile yurtlarından edilen Meles Çayı etrafında küçük köysel yerleşimlerde yaşayan Homeros'un hemşehrisi İzmirliler, İzmir'e gelip yerleştiler.

Kaynakların bazılarında Pagos tepesinde Lysimachos öncesinde Leleglerce kurulu bir yerleşim bulunduğu ve depremle yerle bir olduğu, Lysimachos'un burayı tamir ederek yeni İzmir'i kurduğu belirtilse de yapılan kazılarda bu düşünceyi destekler buluntuya pek rastlanamamıştır. Bulunan eserler Helen, Roma ve Osmanlı Türk uygarlıkları karakterlerini taşımaktadır. Akropol kalıntılarının temel bölümünde Helenistik, yükselen duvarlarda ise sıra ile Roma ve Bizans etkisinin gözlendiği kazı sonuçlarında belirtilmektedir. O dönemde şehrin saldırılara sürekli maruz kalması, sürekli savaşlar yüzünden güvenli surlarla çevrilmesi gereği vardı. Bunun üzerine bugün Kadifekale'de izlerine rastlanan Akropol'den itibaren birisi Basmane (Sart yolu) diğeri Eşrefpaşa (Efes yolu) üzerinden denize inen iki sur yapılır. Anadolu ticaretinde, dönemin en büyük potansiyeline sahip olan İzmir, su kemerleri, gimnasion'u, stadyumu, tiyatrosu ve agorası ile son derece gelişmiş ve düzenli bir kent olarak imar edilir. Pagos'ta yer alan tiyatro 16000 kişilik olup, kuzeye bakan seyirci tribünü denize karşı romantik ve muhteşem bir manzara sunar. 1638'e kadar tiyatronun duvarlarının ayakta olduğu bilinmektedir. Tiyatroda Claudius adına bir kitabenin bulunuşu Roma döneminde onarım gördüğünü kanıtlamaktadır.

Lysimachos'un başlattığı yeni İzmir şehirleşmesinin yayıldığı yamaçlar iç limana uzanıyordu. O dönemde iç liman, bugünkü Başdurak Camii ile Hisar Camii arasını kapsıyor ve agoraya kadar uzanıyordu.

Strabon'a göre de şehir bu iç limana ve denize tümüyle hakim bir konumda bulunuyor ve hatta iç liman ağzı zincirle kapanıyordu. Birbirini dik kesen ve kemerlerle süslenmiş sokaklarıyla, stadyumu topluma açık meydanları ve agorasıyla şehir çok düzenli bir plan çerçevesi içinde kurulup gelişmiştir. Kale içerisinde kanallar ve depo yeralmaktadır. Bu kanallar ve deponun saldırılar esnasında şehrin su ihtiyacını karşılamak amacına yönelik olduğu sanılmaktadır. M.Ö. 178 depreminde tüm şehrin yıkılması ve iç limanın da kısmen kapanmasına rağmen Roma İmparatorluğunca İzmir'in taşıdığı önem gereği kısa sürede tüm yapılar eskisinden daha iyi bir şekilde onarılır yada yeniden yapılır

Ortaya çıkan yapılar artık Helenistik bir karakter değil Roma damgası taşır. İzmir'in iç kalesi olarak işlev gören Pagos Tepesi 1317'den bu yana Türklerin elindedir. 1079'da Selçuklu Sultanı Kutalmışoğlu Süleyman Bey tarafından ilk kez ve ardından 1081'de Çakabey tarafından alınan İzmir, 1317'ye kadar zaman zaman bir Bizanslılar, bir Türkler tarafından alınır. Nihayet bu tarihte Aydınoğlu Mehmet Bey Kadifekale'yi kesin olarak bir daha geri verilmemek üzere alır.

18. yüzyıla gelinceye kadar yerleşim yeri olarak kullanılmayan Kadifekale zamanla harabeye dönüşür ve bu yüzyıldan itibaren de taşları alınıp, aşağıdaki şehirleşmede kullanıldığından, tiyatro stadyum gibi büyük yapılar yok olmuştur. Bugüne belli belirsiz izleri gelebilmiştir.

18. yüzyıldan sonra Kadifekale tekrar yerleşime açılır; camiler, sarnıç ve yollar ile Osmanlı Türk karakterli yapılaşmalar görülür. Bugüne kadar bu devrin eserlerinin kalıntıları belirsiz olarak gelebilmiştir. Çünkü bu devrin eserleri, gerekse antik kalıntılar, doğal tahribatın yanı sıra çok yoğun iskan nedeniyle sıkışıp kalmıştır.

AGORA

İzmir'in Namazgah semtinde bulunan Agora, mevcut görünümüyle Roma dönemine aittir. Agora antik dönemlerde politik toplantıların ve halkın alışveriş yaptığı bir yerdir. İzmir Agora'sı yalnız alışveriş için bir Pazar yeri değil, ticari olmaktan çok, bir devlet agorası görünümündedir.

İzmir M.S.178'de depremle yerle bir olunca, İmparator Marcus Aurelius'un özenli çalışmalarıyla bugünkü agora yeniden inşa edilmiştir.

Günümüze kadar aralıklarla yapılan kazılarda büyük bir bölümü açığa çıkarılan İzmir Agora'sının dikdörtgen formda, ortada geniş bir avlu etrafında sütun ve kemerler üzerine inşa edilmiş, üç katlı ve önünde merdiveni olan bileşik bir yapı olduğu anlaşılmıştır. Bugün İzmir Arkeoloji Müzesi'nde teşhir edilen Poseidon-Demeter ve Artemis'ten oluşan kabartma grubu Kuzey Kapısı'nda bulunmuştur.

KEMERALTI ÇARŞISI

Kemeraltı Çarşısının geçen yüzyıllarda başlangıcını oluşturan Anafartalar Caddesi, Mezarlıkbaşı semtinden itibaren deniz cephesini içine alan bir kavis çizerek Konak alanına ulaşır. Sözü edilen bu kavsin oluşmasındaki neden, caddenin geçen yüzyıllardaki iç limanın etrafında yer almış olmasından kaynaklanmaktadır. Liman, ağzına doğru doldukça yeni yerleşim ve ticaret sahaları açılmış ve buraları yeni binalarla değerlendirilmiştir.

1592 yılında kale kapısı önüne Hisar Camii inşa edilmiştir. 1650-1670 yılları arasında limanın bir bölümü doldurularak bir Çarşı kurulmuştur. 1744 yılında da Kızlarağası Hanı inşa edilmiştir. Daha sonraları, Hisar'ın iç limanın ön tarafı doldurulmak suretiyle rıhtım inşa edilmiş ve sahile bugünkü şekil verilmiştir.

Kemeraltı Çarşısı, Mezarlıkbaşı semtinden Konak'a kadar,yukarıda sözü edilen bölgenin etrafında şekillenmiştir. İlk yapıldığı yıllarda çarşı, kısmen tonozlu, kiremit örtülü yan sokakları ve arastalarıyla bir kapalı çarşı görünümündeydi. Yakın yıllara kadar, Şadırvanaltı Camiinden Havra Sokağına kadar devam eden sokakların üstü örtülü durumunu korumaktaydı. Çarşı, Kemeraltı adını bu bölümünün üstünün kapalı olması özelliğinden almıştır.

Çarşıya dik olarak açılan bugünkü küçük sokakların bir bölümünün üstü, beşik tonozlarla örtülü bulunuyordu. Bunlara da açılan diğer ara sokaklarla birlikte arastalar oluşmaktaydı. Çarşı içinde pek çok han bulunuyordu.

Geçen yüzyılda, eski liman sınırını teşkil eden Anafartalar Caddesi-Gazi Bulvarı kavsinin iç kısmında kalan ve eski hanların, bedestenin yoğun bir şekilde yer aldığı bölge, daha çok yerli halka orta ve düşük gelirli ailelere hitap eden ticari kullanışlara ve el sanatı aktivitelerine ayrılmıştı. Demirciler, kömürcüler, çiviciler, baharatçılar, saman pazarı gibi adlar taşıyan ve gerçekten de bu aktiviteleri barındıran sokaklar, bir anlamda çeşitli iş kollarının fiziki mekanda gruplanmaları olayını yansıtmaktadır.

Günümüzde de Kemeraltı Çarşısı İzmir'in en önemli alış-veriş merkezidir. Eskinin gizemli tonoz ve kubbeli dükkanlarının yanı sıra, modern iş merkezleri, mağazaları, sinemaları ve kafeteryaları ile her türlü alış-verişe hitap edebilen bir site görünümündedir.

Bu çarşıda geleneksel Türk el sanatlarından seramikler, çini panolar, ahşap ürünleri, tombaklar, halı ve kilimler, deri ürünlerinin her çeşidini bulmak mümkündür.

KIZILÇULLU SU KEMERLERİ

Eski adı Kızılçullu olan ve Şirinyer'de bulunan su kemerleri Meles (Kemer) çayı üzerindedir ve Kadifekalede kurulan kente su getirmek için yapılmıştır. Geç Roma dönemine ait iki sıra halindeki kemerlerin yapımında taş, tuğla ve Roma harcı kullanılmıştır.Bu kemerler Bizans, Selçuklu ve Osmanlılar tarafından onarım görmüş ve uzun süre kullanılmıştır.

KIZLARAĞASI HANI

İzmir için önemli yapılardan biri Kızlarağası Hanı'dır. Yapının 1745 yılında tamamlandığı sanılmaktadır. Yapımı hakkında kesin bilgiler olmamakla birlikte, yaptıran kişinin Kızlarağası Hacı Beşir Ağa olduğu bilinmektedir. İzmir Liman Kalesi'nin hemen arkasında, 1744 yılında hanın inşasına başlanır ve 1745 yılında tamamlanır. Han, döneminde önemli bir boşluğu doldurmuştur. Bugünkü Yemişçiler ve Halim Ağa Çarşısı ile anılan yerde olup, ana cephesi Keresteciler Sokağı'na açılmaktaydı. Günümüzde burası 871 sokaktır. Osmanlı mimarisinin günümüze gelen, İzmir'deki nadir eserlerinden olan han, diğer hanlar gibi genelde kare bir forma sahiptir. Binanın içinde dikdörtgen ve geniş bir avlunun ortasında geleneksel olarak bir şadırvan ve havuz bulunması gerekmektedir. Günümüzde böyle bir alan mevcut değildir. Han, hemen her uzun mesafe hanında olduğu gibi iki katlı idi Üst katta galeriye açılan odalarda yatmak isteyenler konaklar, zemin katta ise üst kısmın sade yaşamının tam tersi görülürdü. Yükleriyle develer, tüccarlar ile hizmetkarların kalabileceği odalar, malların boşaltıldığı ve pazarlandığı dükkanlar ile pazarlık yapan insanlar bulunurdu. Han, limana yakın olması, sebebiyle, her zaman canlı kalmıştır. Han belli dönemde bir tür borsa gibi de çalışmış, özellikle iç avluya dönük dükkanlarda bu işler yoğun olarak yapılmıştır. 18. ve 19. yüzyıllarda, teknolojinin ulaşım alanında çeşitli değişikliklere yol açması ve ekonomik hayatın zaman zaman yer değiştirmesiyle birlikte Kızlarağası Hanı da yavaş yavaş önemini kaybetmiştir. Han, gece konaklamaların sona ermesinden sonra, sadece malların indirildiği ve depolandığı bir yer durumuna gelmiştir.

1993 yılında restore edilerek günümüzde turistik bir çarşı olarak hizmete giren Kızlarağası Hanı'nda çok çeşitli el sanatları ürünlerini, halıları, deri kıyafetleri ve çarpıcı hediyelik eşyaları bulabilir ve hanın tam ortasındaki açık çay bahçesinde mistik havayı içinize çekerek yorgunluğunuzu atabilirsiniz.

İzmir'in eski anıtsal yapılarından bir diğeri de HİSAR CAMİİ'dir. Aydınoğlu (Molla) Yakup Bey tarafından 16. yüzyılın sonlarında yaptırılmıştır. Belgelerde yapılış tarihi olarak 1592 ve 1598 olarak geçen Camii'nin ortasında merkezi büyük kubbe ve iki yanda uzunlamasına ikişer kubbe bulunmaktadır. Son cemaat kısmı 7 kubbeli bir revaktan oluşur.

Bahçe duvarı ile öndeki iki şadırvanlı meydandan ayrılan dar uzun harimi, bir geçitle güneye uzar. 1813, 1881, 1927 ve 1980 yıllarında onarım gören cami, güneyden ve batıdan payanda kemerleri ve duvarlarıyla desteklenmiştir. Dekorasyon 18 ve 19. yüzyılların etkisi ile zenginleştirilmiştir. Sütun başlıklarında, pencere üzeri ve cephe süslemelerinde mihrap, minber ve vaiz kürsüsünde Avrupa sanatsal etkilerini görmek mümkündür.

DÖNERTAŞ SEBİLİ

Anafartalar Caddesi ve 945 sokak kesişiminde konumlanan Dönertaş Sebili, kösesindeki sütunun dönmesinden dolayı bu adı almıştır. 1814 yılında yapılan sebilin banisinin Osmanzade Seyyid İsmail Rahmi Efendi olduğu düşünülmektedir. Yapı, İzmir'in en güzel ve bakılı sebillerindendir.

Dörtgen planlı sebilin üstü kubbeli olup, alaturka kiremit kaplıdır. Her iki sokak cephesinde birer pencere ile 945 sokakta hazneye giriş sağlayan kapı vardır. İki pencere arasında ve köşeye konan, süslü başlıklı, geçmişte dönen yuvarlak mermer sütun cephenin çarpıcı bir ögesidir. Mermer kaplı cephe, bitkisel motifler, manzara ve hat bezemeler ile süslenmiştir.

SAAT KULESİ

1901 yılında Sultan Abdülhamit' in tahta çıkışının 25.yıldönümü nedeniyle ve padişahın emri üzerine, Sadrazam Küçük Sait Paşa tarafından yaptırılmıştır.Son derece zarif görünümüyle Konak Meydanını bir inci gibi süslemektedir. Teras yükseldikçe incelen sivri kemerleri, kubbecikleri, mukarnas işçiliği ve geometrik figürlerle donatılmış olan taş işçiliğinin dantele gibi bir zarafet içinde Saat Kulesi'ni çevrelemesi, oldukça zengin bir görüntü oluşturmaktadır. Kulenin saati Alman İmparatoru II.Wilhelm tarafından armağan edilmiştir. İzmir'in sembolü olarak kabul edilen Saat Kulesi'nin altında bulunan odanın dört köşesinde çeşmeler bulunmaktadır.

HÜKÜMET KONAĞI

1868-1872 yılları arasında yapılmış olan Hükümet Konağı Türklerin ulusal bağımsızlık savaşı olan Kurtuluş savaşında çok önemli bir yere sahiptir. Çünkü 9 Eylül l922'de Türk ordusunun İzmir'e gelmesiyle Hükümet Konağına çekilen Türk bayrağı aynı zamanda İzmir'in kurtuluşunu simgeler. Bu nedenle Konak yakın tarihte yandıktan sonra yeniden yaptırılmıştır. Bunun için düzenlenen mimari proje yarışmasında bayrağın çekilmiş olduğu balkonlu bölümün korunması ön görülmüştür.

ST.POLYCARP KİLİSESİ

St. Polycarp Kilisesi M.S. 155 yılında inancından dolayı Romalılar tarafından bugünkü Kadifekale yakınında bulunan stadyumda 86 yaşında şehit edilen St. Polycarp adına yapılmış olup, İzmir'in en eski kilisesidir. Yapımı 1625 yılına kadar uzanmaktadır. Osmanlı imparatoru Sultan Süleyman'ın izni ile inşa edilmiştir.

BET - ISRAEL SİNAGOGU

On sekizinci yüzyılın ikinci yarısında İzmir şehrinin gelişmeye başlaması ile birlikte Museviler de bazı sosyal değişiklikler görülmüştür. O tarihe kadar Musevi cemaatinde görülen sosyo - ekonomik çöküş batılı Musevi Kuruluşların da desteği ile durdurulmuştu. Cemaat üyelerinin şehrin ticari potansiyelinden tekrar önemli paylar alması ile de İzmir de Musevi Burjuva sınıfı oluşmuştu. Bu yeni sınıfın büyük kısmı şehir merkezindeki geleneksel Musevi mahallesinden taşınmıştı. Pek azı zamanın önemli kısmı Frenk mahallesine göçmüş, önemli kısmı şehrin batısındaki Karataş Karantina, Göztepe yönünde yerleşmişlerdi.

On dokuzuncu y.y sonunda İzmir'in Toplam nüfusu 250.000 Musevi nüfusu 25000 idi. 15 adet sinagog ile 50 civarında midraşim faaliyet gösteriyordu.

Zamanın büyük hayır severi Nisim Levi Bayraklı Karataş 'ta Bet Levi ve Yukarı Karataş'ta Bet Ester adındaki iki küçük sinagog inşaa ettirdi Bu zat aynı zamanda Karataş Musevi Hastanesi ile semtte adını veren "Asansör"ü inşaa ettirmiştir.

Bu iki sinagog ihtiyaca cevap vermeyince, yeni bir sinagog inşası yer ve tahsisi için Vilayet Makamına müraacat edildi. Osmanlı yasalarınca gereğince bir sinagogun bir sinagogun tamiri ve inşası için ilgili makama başvuruda bulunmak ve izin almak gerek idi. Başvuruya 14 Şubat 1320 (1904) 'de olumlu cevap verilmiş ve ruhsat niteliği taşıyan Sultan II. Abdülhamit 'in fermanı ile tahsis edilen devlet arazisinin cemaat zenginliklerinden temin edilecek para ile satın alınacağı , binanın 35 santranç uzunluk 20,5 santranç genişlik ve 12 arşın yükseklikte kagir olarak yapılacağı (920 m2 arsa üzerinde 717.5 m2 bina ) 1200 altın lira'ya malolacağı ve bu maliyetin tümünün Cemaat ve üyelerinden tahsil edilecek para ile karşılanacağı hükme bağlanmıştır.

İnşaata 1905 yılında başlanmış ve 5668 - 1907 'den itibaren Sinagog kullanımına açılmıştır. Gerek Osmanlı İmparatorluğunun genel ekonomik krizleri gerekse İtalya'dan getirilen zanaatkar ve malzeme maliyetindeki artışlar nedeni ile kullanıma açılmasına rağmen inşaat ve iç tenziyatların uzun yıllar devam ettiği anlaşılmaktadır. Sinagog 1950'ler ortalarında Gizbar Avraam Ribi zamanında bugünkü haline getirilmiştir.

Sinagogun en güzel tarafı ahşap süslemelerdir. Masif Maun 'dan İnşa edilmiş olan iki adet Tevah (Bimah) ile Ehal Akodeş bloku o devrin en meşhur ustaları tarafından yapılmıştır. El yazması Tevratların saklandığı Ehal Akodeş 'in sürme kapıları üzerinde Tevratta bahsi geçen ve Tu Bişvat gününde yenmesi gelenek olan meyvelerin kabartmaları dikkat çekicidir.

Sinanogun alt kısımları erkeklere üst kısmı hanımlara tahsis edilmiştir. Erkekler kısmı 400 kişi için tasarlanmış olup aradaki boşluklar ile giriş holüne sandalyeler konarak 600 kişiye hizmet verecek şekilde hizmet verecek şekilde düzenlenmiştir. Yapı sitili ve oturma planı ile geleneksel Türk Musevi tarzı dışına çıkılmıştır. Özellikle Ehal Akodeş'in doğuda değil de güneyde olması dışarıdan gelenleri şaşırtır. Sinagog tavanın başlangıçta tüm kubbeli planlandığı ancak maddi imkansızlıklar nedeniyle merkezde mevcut küçük kubbesi ile yapıldığı eskiler tarafından aktarılmaktadır. Sinagog içinde doğu yönünde kalan oda daha sonra "Yeşiva" olarak düzenlenmiş ve hahamlar burada düzenledikleri oturumlarda Tevrat - Talmut ve içtihatları üzerinde önemli fikri çalışmalar yaparak öğrenciler yetiştirmişlerdir.

Burası aynı zamanda Yahidler için alternatif sinagog olarak düzenlenmiş ve özellikle Cumartesi ve kutsal gün sabahları Şahritte İkinci Aftara imkanı Yeşiva da sağlanmıştır.

Sinagog ön girişinde sağ üstte açılış yılı olan 5668 rakamı ve sol üstte Şaday (Tanrı) yazıları dikkat çeker Alt taraftaki mermer kaidelerde ise 1925 yılında oluşturulan iç tüzük uyarınca teberuruda bulunmuş kişilerin adları yazılıdır. Bu kişilerin isimleri aynı zamanda Sinagog Anı Defterinde de mevcuttur.

Onları Erev Kipur Kal Nidre sonrası Arvit öncesi yaşayanları Mişeberah ile, vefat edenleri ise Aşkava ile anmak gelenek idi. Bu gelenek yakın zamanlara kadar sürmüştür.

Tepekule Höyüğü(Bayraklı)

Kentin başlangıcı hakkında bugün Bayraklı semtinde yer alan ve Tepekule olarak bilinen ören yerinin, eski İzmir'in kuruluş yeri olduğuna pek şüphe bulunmamaktadır. Burasının kuruluş yeri olarak seçilmesi, dışarıdan gelecek saldırılara karşı savunma kolaylığı sağlamasındandır. Kuruluş yerinin tercihinde öne çıkan faktörlerin başında güvenlik kadar ticari aktivite de belirleyiciydi. Bir yarımada üzerinde bulunuşu, kente doğal bir liman imkanı sağladığından, deniz ticaretine uygun ortam hazırlıyordu.

Bayraklı'da yapılan kazılarda elde edilen buluntular, İzmir'in kuruluşunun İ.Ö. 3000 yıllarına kadar indiğini göstermektedir. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, kentin ızgara planlı, yani birbirini dik kesen sokaklarla örülü bir yapıda olduğu anlaşılmıştır.

TANTALOS

Zeus'un oğlu kral Tantalos tanrılarla sofraya oturabilen tek ölümlü imiş. Tanrıları sofrasına buyur edermiş. Bu durumdan öğle böbürlenmiş ki kendini tanrılardan üstün görmeye başlamış. Tanrıları insan eti yiyen yamyam durumuna düşürmek için öz oğlu Pelops'u kurban edip, sofraya sunmuş. Ama tanrılar, önlerinde duranın insan eti olduğunu anlayıp, el sürmeden masadan kalkmışlar. Kral Tantalos'u da cehenneme göndermişler. Tantalos, diz boyu berrak sularda durur, susayıp eğildiğinde sular toprağın içine çekiliverirmiş, acıkırmış ama başının üzerinde duran güzel meyvelerle dolu dallar elini uzattığında yükseklere çıkarmış.

Suyun ve yiyeceğin bolluğu içinde aç ve susuz kıvranıp dururmuş Tantalos. Bu işkencenin adı da buradan kalmış.

Kent Tarihi

Eski İzmir kenti (Smyrna) körfezin kuzeydoğusunda yer alan ve yüzölçümü yaklaşık yüz dönüm olan bir adacık üzerinde kurulmuştu. Son yüzyıllar boyunca Meles Irmağı Sipvlos (Yamanlar) Dağı'ndan gelen sellerin getirdikleri mil ile bugünkü Bornova ovası oluştu ve yarım adacık bir tepe haline dönüştü.

Şimdi Tepekule adını taşıyan bu höyüğün üzerinde Tekel Müdürlüğü'nün İzmir Şarap ve Bira Fabrikasına ait numune bağı bulunmaktadır. 1955'ten beri yoğun gecekondu bölgesi olan bu çevrede İzmir'deki ilk yerleşim yeri olarak tespit edilen ı İzmir Höyüğü bulunur. Buradaki ilk kazılarda Türk Tarih Kurumu ile Eski Eserler ve Müzeler GENEL Müdürlüğü"nün katkıları büyük olmuştur.

Batı Anadolu kıyılarındaki ilk yerleşimler genelde ki bunlar Troya Savaşlarını sonra kurulan Aiol, Ion ve Dor kökenlidir, küçük yarımadalar üzerinde kurulmuştur. Bunlar, Çandarlı, Foça, İzmir, Klazomenai, Miletos ve İasos gibi yerleşimlerdir. Bunun nedeni yerleşim yerlerini kuran ve oturan insanların daha çok Hellenli ve den olmalarıdır. Böylece yarımada yerleşikleri hem iki limana sahiptiler, hem de kara denizden gelecek saldırılara karşı güvence içindeydiler. Elverişsiz havalarda limanlardan biri uygun olmadığı taktirde gemiciler diğer limanı kullanma şansına sahiplerdi. Bayraklı Höyüğü körfezin kuzeydoğu köşesinde, kuzeyine sarp kayalı Yamanlar Dağı'nı da alarak karadan gelecek saldırılara karşı rahat bir konumdaydı. Güneyi imbata açıktı. Eski İzmir yerleşimi yaklaşık 3000 yıl boyunca bu yarımada üzerinde ver aldı. M.Ö. 4. Yüzyılın ikinci yarısında büyük nüfus artışı yüzünden bugünkü Kadifekale eteklerine taşındı.

İZMİR SÖZÜNÜN KÖKENİ

İzmir kelimesi eski İon lehçesinde Smurne, Attika (Atina) lehçesinde ise Smryna diye yazılırdı. Bugünkü Hellenler bu kentin adını Smirni biçiminde telaffuz etmekte, Gerçi son yıllarda Antik Efes kenti civarında da bu adla anılan bir köy yerleşimi izlerine rastlanmıştır. Olasılıkla İzmir'den Efes'e giden bir kısım Amazon kraliçelerinin adını yerleştikleri köye de koydukları düşünülmektedir ki bununla ilgili bilgilere eski Yunanistan'daki kaynaklarda da rastlanmaktadır. Ancak Smyrna sözcüğü Yunanca değildir, Ege Bölgesindeki bir çok yerleşim adı gibi Anadolu kökenlidir. M.Ö 2, binin başlarına ait Kayseri Kültece yerleşiminde ele geçen bazı tablet metinlerinde Tismurna adına rastlanmaktadır. Tismurna'daki `ti' bir ön ek olup büyük olasılıkla bir kişi ya da bir yer adını belirtmektedir. Bundan da Hellenler ya da Bayraklı höyüğünü mesken tutanların bu ön eki atıp kente 'Smurna' demişlerdir. Kentin adı olasılıkla M.Ö. 300C ile M.Ö. 1800 yılları arasında Smurnu olarak anılıyordu.

TARİH BOYUNCA İZMİR

TUNÇ ÇAĞI ( M.Ö. 3000-1050)

Eski İzmir'in yerleşimi her ne kadar M.Ö. 3000 yılından çok daha geri uzanmaktaysa da yapılan en son kazılarda henüz M.Ö. 3000 yıllarına kadar gidilmiştir. Kazılarda elde edilen bilgiler ışığında ilk İzmir yerleşikleri evlerini höyüğün en üst düzeyinde denizden 3 ile 5 metre yukarıdaki kayalar üzerine oturtmuşlardır. Bu ilk yerleşme Eski Tunç Çağı dönemine aittir. Bulunan çanak ve çömlekler Troya dönemi ve kültürüyle (M.Ö.3000-2500) benzerlikler göstermektedir. Birinci yerleşim tabakasının üstünde Orta Tunç Çağı dönemi yer alıyordu. Burada bulunan keramik eserler Troya II kentinde ortaya konulan sanatsal eserlerle hemen hemen özdeştir (M.Ö. 2500-2000). Üçüncü yerleşme katı Troya VI ve Hitit dönemi ile çağdaştır (M.Ö.1800-1ü50). Bu katta elde edilen büyük ve sağlam bir vazo, Afyon ve Uşak kentlerinin güneyindeki Beyce Sultan kazılarında elde edilen kapların çeşidindendir. Ayrıca birçok kap biçimi Orta Anadolu ile olduğu ölçüde Troya VI kap kaçağı ile de benzerlikler taşımaktadır. Bundan başka yine Troya VI'da gün ışığına çıkan `Minyas' tipi vazolar Bayraklı'da da ele geçmiş, bir de 4-5 Myken seramik parçasına rastlanmıştır. Açılan sondajlar küçük olduğundan evler hakkında geniş bilgi elde edilememiştir. Tunç Çağı'nda İzmir `de yaşayan yerli halkın dili konusunda herhangi bir fikir elde edilmesi mümkün olmamıştır. `Minyas' türü keramiğin ele geçmesi birçok Anadolu kentinde olduğu gibi, burada da 2. Binde Akalılâra (Achaioi: Myken) ait bir ticaret kolonisinin bulunduğuna ilişkin ipuçları verebilir.

DEMİR ÇAĞI

Hititler Çağı'nda {M,Ö. 1800-1200) Anadolu'da yazı kullanılıyordu ve bundan ötürü o dönemde tarih çağına ulaşılmış bulunuluyordu. Ancak M.Ö. 1200'lerde Troya Vll ve Hitit başkenti Hattuşaş'ın Balkanlardan gelen kavimlerce yıkılmasından sonra Orta ve Batı Anadolu yeniden yazısız ve karanlık bir çağa, Demir Çağı'na girdi. Demir Çağı, Anadolu'da yazının yeniden kullanılması ile Fryg Krallığı'nda M.Ö.730, geri kalan Orta ve Batı Anadolu'da ise M.Ö. 650 yıllarına kadar sürmüştür,

Kazılarda fazla miktarda çıkarılan keramik ürünlerden anlaşıldığına göre, Demir Çağı boyunca Eski İzmir'de Hellas'tan göç eden, Aiolller ve İonlar yaşıyordu. Yarımadada yerli halkın yaşadığına dair herhangi bir bulguya ise rastlanmamıştır. Bayraklı Höyüğü'nün M.Ö. 1050 yıllarında kurulmaya başlayan yerleşmesinin Hellas kökenli olduğu anlaşılmaktadır.

400 yıl devam eden bu ilkel dönem boyunca başlıca beş yerleşme katı saptanmıştır. Bunlar :

I. Aiol yerleşmesi (M.Ö. 1050-M.Ö.1000)

II. Erken, Orta ve Geç Protogeometrik yerleşme (M.Ö. 1000-M.Ö. 875)

III. Erken ve Orta Geometrik yerleşme (M.Ö. 875- M.Ö. 750)

IV. Geç Geometrik yerleşme (M.Ö. 750-M.Ö. 675)

V. Subgeometrik yerleşme (M.Ö. 675-M.Ö. 650)

Söz konusu beş tabaka denizden 6,40 metre yükseklikte başlamakta ve 9,50 metrede son bularak 3 metre kalınlığında bir tabaka oluşturmaktadır. Kazılarda elde edilen Aiol keramiği Submyken orijinlidir. Protogeometrik ve Geometrik stildeki kap-kaçak ise genelde Attika vazoculuğunun bir devamıdır diyebiliriz.

Demir Çağı boyunca İzmir evleri, büyüklü küçüklü tek odalı yapılardan oluşmakta idi. Gün yüzüne çıkarılan en eski ev M.Ö. 925 ile M.Ö. 900'e tarihlenmektedir. İyi korunmuş halde ortaya çıkarılan bu tek odalı evin (2,45 x 4 m.) duvarları kerpiçten, damı ise sazdan yapılmıştı. Erken Geometrik dönemden itibaren (M.Ö. 875'ler) bu tek odalı evler at nalı biçimli bir avlunun üç bir yanını çevirmekte idiler.

Eski İzmir'liler kentlerini M.Ö. 850'lerde kerpiçten yapılmış kalın bir surla korumaya başladılar. Bu tarihten itibaren Eski İzmir'in bir kent devlet kimliği kazanmış olduğu söylenebilir. Kenti 'Basileus' adı verilen bir beyin idare ettiği olasıdır. Göçleri gerçekleştirenler ve kent ileri gelenleri soylu tabakayı oluşturuyordu. Kent duvarları içinde yaşayan nüfus olasılıkla bin kişi civarındaydı. Geç Geometrik ve Subgeometrik seramikle açıklanan dönemde (M.Ö.750-650) ise yarımadanın nüfusu daha kalabalık olup belki de 1500 kişiyi aşıyordu. Kent devlete ait halkın büyük bir bölümü civar köylerde yaşıyordu. Bu köylerde, bu çağdaki Eski İzmir'in tarlaları, zeytin ağaçları, bağları, çömlekçi ve taşçı işlikleri yer alıyordu. Geçimi tarım ve balıkçılıkla sağlanıyordu.

Kentin en önemli kutsal yapısı Athena Tapınağı idi. Bu tapınağın günümüze değin korunan en eski kalıntısı M.Ö. 725-700 yılları arasına tarihlenmektedir. Daha önceki dört dönemde (M.Ö. 1050- 750), büyük bit olasılıkla yine Tanrıça Athena'ya tapınılıyordu, ancak o tarihlerde kadın tanrıçanın heykeli herhalde küçük bir niş (naiskos) içinde bulunuyordu. Bilindiği gibi Homeros'un destanı İlias, Aiol ve İon lehçelerinin karışık olduğu bir dille yazılmıştır. Bu nedenle dünya tarihinin bu çok önemli destansı yapıtı büyük olasılıkla bu iki lehçenin konuşulduğu sınır bölgesi olan İzmir'de oluşturulmuştur. Nitekim Hellenistik dönem İzmirlileri Homeros için 'Homeraion' adlı bir yapı inşa etmişlerdir.

PARLAK DÖNEM (M.Ö. 650-545)

Eski İzmir'in parlak dönemi M.Ö. 650-545 yılları arasına denk düşer. Yaklaşık yüz yıl süren bu süre, bütün İon uygarlığının en güçlü dönemini oluşturur. Bu dönemde Miletos'un liderliğinde Mısır'da, Suriye ve Lübnan'ın Batı kıyılarında, Propontis'te (Marmara Bölgesi), Pontus'ta (Karadeniz) koloniler kurulur ve Doğu Hellen dünyası kıta Yunanistan ile rekabet ederek birçok alanda ve konuda onun yerini almaya başlamıştır. Bu dönemde İzmir'in tarımcılıkla yetinmeyip Akdeniz ticaretine de ortak olduğunu görmekteyiz. Bu dönem katlarında bulunan Fenike kökenli eserler, Kıbrıs kökenli heykel ve heykelcikler, Ön Asya ya da Akdeniz orijinli fayans figürcükler bu uluslararası ticaretin günümüze kalmış eserleridir.

Parlak dönemin İzmir'deki önemli belirtilerinden biri M.Ö. 650'den beri yazının yaygınlaşmaya başlamasıdır. Kadın tanrıça Athena'ya sunulan armağanların birçoğunda sunu yazıtları bulunmaktadır. Kent halkının sayısı fazla olmasa da bir bölümü okuryazardır. Kazılarda ortaya çıkarılan Athena Tapınağı (M.Ö. 640-580), Doğu Hellen dünyasının en eski mimarlık eseridir. En eski ve en güzel sütun başlıkları şu ana kadar İzmir'de bulunmuştur. Samos, Miletos, Ephesos, Erythrai ve Phokaia'da çıkarılan sütun başlıkları M.Ö. 6. Yüzyılın ikinci yarısından (M.Ö. 575-550) tarihinden önce değildir. Helken sanatının en özgün mimarlık öğeleri olan Aiol ve İon türü başlıklar ile İon ve Lesbos biçimi kymationlar (yaprak ya da yumurta şekilli mimarlık süslemesi) doğuşlarını Eski Izmir de gün ışığına çıkan ve büyük ölçüde Anadolu Hitit sanatından esinlenmiş olan bu başlıklara borçludurlar

Hellen Dünyasının çok odalı ev tipinin en eski örneği Eski İzmir de bulunmuştur. Gerçekten M.Ö. 7. Yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan iki katlı, beş odalı, ön avlulu çifte megaron, Hellenlerin bugün için bilinen, bir çatı altındaki en eski çok odalı evdir. Ondan önceki Yunan evleri yan yana dizilmiş megaronlardan oluşuyordu. Eski İzmir'in cadde ve sokakları daha 7. yy'ın ikinci yarısında ızgara planlı idi, caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu .

İlerde M.Ö.5. yüzyılda Hippodamos tipi adını alacak olan bu kent planı özünde Yakın doğuda çoktan biliniyordu. Bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun Batı dünyasındaki en erken örneğidir. İon uygarlığının en eski parke döşeli yolu Eski İzmir'de gün ışığına çıkarılmıştır.

Hellen dünyasının en eski sivil mimarlık eseri Eski İzmir'de 7. Yüzyılın ilk yarısında yapılmış olan güzel taş çeşmedir. Bir zamanlar Yamanlar Dağı üzerinde yükselen Tantalos mezarı, tholos biçimli anıtsal mezarların güzel bir temsilcisidir. Tantalos tümülüsünün mezar odası adı geçen çeşmenin planında idi ve onun gibi Isopata tipi adını taşıyan yapı türünde idi, yani planı dörtgendi ve üstü bindirme tekniğindeki bir tonozla örtülü bulunuyordu. Tantalos mezarı adı ile anılan bu anıtsal eser Eski İzmir'de MÖ.520-580 tarihlerinde yönetimi elinde tutan basileusun ya da tyranın mezarı olmalıdır.

Eski İzmir'de, çömlekçi işlikleri, arkeoloji literatüründe " Oryantalizan" ya da "Friz Stili" adı ile anılan seramik türünün güzel örneklerini üretiyor, taşçı ustaları mimarlık eserlerinden başka anıtsal boyda heykeller ve heykelcikler yontuyor ve bütün bu sanat yaratılarının bir bölümü dış pazarlara sürülüyordu.

Bilindiği gibi M.Ö. 6. Yüzyılın ilk yarısında o zamanki antik dünyanın kültür merkezi Batı Anadolu idi. Özellikle Miletos'a tarihte ilk defa batıl inançlardan ve her çeşit din etkisinden kurtulmuş, özgür düşünceye dayalı bilimsel araştırmalar başlamıştı. Doğu dünyasının zengin bilgi ve deneyim hazinelerinden yararlanarak ve özellikle özgür düşünce yöntemiyle Thales, Anaximenes ve Anaximandros gibi `doğa filozofları' bugünkü Batı uygarlığının temellerini atmışlardı. Thales dünyada ilk defa bir doğa olayını, M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihinde olagelen güneş tutulmasını oluşundan önce hesaplamıştır. Böylece kültür ve bilim alanında tarihin başlangıcından beri 2500 yıl boyunca Mezopotamya ve Mısır'ın elinde olan önderlik, Batı Anadolu'ya geçmiştir. Batı Anadolu bu önderliğini İranlıların Anadolu'yu işgal ettikleri 545 yılına değin korumuştur. Ancak İran işgali ile filozoflar, bilim adamları ve sanatçılar Atina'ya göç edince kültür ve ilim alanındaki önderlik Atina'ya geçmiştir.

Miletos, Ephesos, Samos gibi izmir de 6. Yüzyılın başlarında büyük olasılıkla düşünce ve bilim alanında önde gelen kentlerden biriydi. Ancak Eski İzmir M.Ö. 640-545 tarihlerinde döneminin en ileri kültür merkezlerinden biri olduğu halde daha sonraları önemini yitirdiği için, çalışmalarda eskisi hızını kaybetmişti. Eski İzmir'in edebiyat,şiir,tarih,felsefe ve bilim konularında ne düzeyde olduğu hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Mimarlık konusunda ise önemli bir merkezdi.

ESKİ İZMİR' İN LYDIA KRALI ALYATTES VE PERSLERCE ALINIŞI

Herodotos, Eski İzmir'i Lydia kralı Alyattes'in aldığından bahseder. Kazılarda da bu olay M.Ö. 500 sıralarına tarihlenir. Kent ve Athena tapınağı tahrip olsa da İzmirliler M.Ö. 590 yıllarında tapınağı tekrar inşa ederler.

Daha sonra Persler tarafından 6. Yüzyılın ortalarında ele geçirilen kent. Bu olayla birlikte parlak devrini tamamlamıştır. Bu tarihten sonra Athena tapınağına hediye edilmiş hiçbir armağan bulunamaması da bu tahribatın önemli göstergelerinden birisidir.

GERİLEME DÖNEMİ (M.Ö. 500-300)

HELLENİSTİK DÖNEM'DE VE ROMA ÇAĞI'NDA İZMIR (M.Ö. 333-M.S. 395)

Athena Tapınağı M.Ö. 545 tarihlerinde terkedilmişse de yerleşim sürmüş, ancak bundan sonra 200 yıl kadar bir süre eski İzmir önemini ve işlevini yitirmiştir.

M.Ö. 5. yüzyıl boyunca küçük ancak zengin bir yerleşmenin yer aldığı Bayraklı Höyüğü M.Ö. 5. yüzyılın sonunda ve özellikle 4. yüzyıl süresince yoğun bir iskana sahne olmuştur. Bu dönemde, ortalarında büyük avlular olan biri 5, biri 8 ve diğeri 15 odalı olmak üzere üç ev gün ışığına çıkarılmıştır. Bunların, kenti idare eden ve muhtemelen dönemlerindeki Pers etkisine uyarak yakın civardaki Larissa'da olduğu gibi, birer tyran olan beylere ait olmaları akla yakın gelmektedir. Nitekim Yamanlar Dağı'nda hala kısmen korunmuş olan ve önemli kişilerin mezarları olması gereken düzgün krepisli birkaç 4. yüzyıl tümülüsü bu düşünceyi desteklemektedir.

Söz konusu merkezi avlulu büyük üç evden başka birçoğu megarondan bozma dörtgen planlı küçük evler bulunmuştur. Bayraklı höyüğünün bütün üst düzeyinin 4. yy. boyunca evlerle kaplı olduğu söylenebilir. Öyle anlaşılıyor ki Anadolu'daki Pers işgali 4. yüzyılda gücünü yitirmiş ve İon kentlerinin büyümesine neden olmuştur. Meydana gelen nüfus patlaması ile yüz dönümlük Bayraklı Höyüğü,İzmirlilere küçük geldiğinden M.Ö. 300 tarihlerinde Pagos eteklerinde yeni İzmir kenti kurulmuştur.

Büyük İskender'in İssus'ta Dareios'u yenmesinden (M.Ö. 333) ve arkasından bütün doğuyu ele geçirmesinden sonra Hellen dünyası büyük bir refah çağına erişti. Kentler nüfus patlamalarına sahne oldu. Hellenistik Dönem'de İskenderiye, Rodos, Bergama ve Efes kentlerinden her biri 100 binin üstündeki bir nüfusa eriştiler. Küçük bir tepeciğin üzerinde kurulmuş olan eski İzmir kentinin duvarlarının içinde yalnız birkaç bin kişi yaşayabiliyordu. Bu nedenle en geç M.Ö. 300 sıralarında Kadifekale'nin eteklerinde, yeni büyük bir kent kuruldu.

Tarihçi Strabon, Smyrna'nın kendi zamanında yani M.Ö. 1. yüzyıla geçiş sırasında en güzel İon kenti olduğunu belirtmektedir. O dönemde kentin küçük bir bölümü Pagos'un üzerindeydi. Büyük bölüm ise düz arazi üzerinde bulunan liman çevresine toplanmıştı. Ana tanrıçanın tapınağı ile gymnasion da bu hat üzerinde yer alıyordu. Caddeler düzdü ve tamamı büyük taşlarla düzgün bir biçimde kaplanmıştı. Aristeides, kentin doğu-batı yönünde uzanan iki ana yolunun (Kutsal yal ve Altın yol) bulunduğunu ve bu yollarla kentin , denizden gelen esinti ile serinlediğini anlatmaktadır. Strabon İzmir'de Homereion olarak adlandırılan bir stoanın varlığından söz eder (belki de bir perystil ev). Bu evin içinde Homeros'un bir heykeli bulunuyordu.

Roma Çağı'nda İzmir'de inşa edilen yapılar arasında, Pagos dağının kuzeybatı eteğinde olan tiyatro ve batıdaki stadyumun her ikisinden de pek az iz kalmıştır. Diğer taraftan Devlet Agorası ise oldukça iyi korunmuştur. Agoranın ölçüsü 120x80 metre uzunluğunda geniş bir avlusu vardı. Doğusunda ve batısında birer stoası vardı. Her iki yapı 1 7,5 m. olup ikişer katlıydı. Ayrıca 28 m. uzunlukta bir bazilika da mevcuttu. M.Ö. 1. Yüzyılda Romalıların egemenliğine giren İzmir ikinci kez altın dönemini yaşamaya başlar.

İncil'de sözü edilen "Yedi Kilise"den bir tanesinin bulunduğu Smyrna Hıristiyanlığın gelişmesinde önemli bir rol oynar. İzmir'in ilk başpiskoposu olan St.Polycarp havari ve İncil yazarı St. John'un ilk müridlerinden biridir. Yaklaşık M.S. 70 yılında Anadolu'da doğmuştur. St. Polycarp inancından ötürü 23 Şubat 155 tarihinde, İzmir Akropolü üzerinde bulunan stadyumda Romalılar tarafından yakılarak ölüme mahkum edilmiştir. M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu ikiye bölününce, İzmir Bizans olarak bilinen Doğu Roma İmparatorluğunun bir parçası olur. Bizans döneminde Araplar, Selçuklular, Haçlılar ve Cenevizliler kenti ele geçirmek için birbirleriyle savaşırlar. Kenti ilk önce Araplar 672 yılında denizden zaptedip İstanbul'a yaptıkları akınlarda bir üs olarak kullanırlar. Türkler İzmir'i ilk kez 11. Yüzyıl sonlarında Kutalmışoğlu Süleyman Şah komutasında ele geçirirler. Daha sonra Cenevizliler kenti Aydın Emir'i Umur Bey ele geçirinceye kadar kontrollerinde tutarlar. 1344 yılında Cenevizliler St. Peter Kalesini tekrar ele geçirirler. Cenevizliler aşağı kenti kontrollerinde tutarken Umur Bey yukarı kenti kontrolünde tutar.14.yüzyılın ortalarında kale ve aşağı şehir Rodos Şövalyeleri tarafından ele geçirilir. 15. yüzyılın başında Moğollar kenti istila edip, St.Peter Kalesini yerle bir eder.1422 yılında II. Murat kenti zapteder ve İzmir Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası olur. Osmanlı İmparatorluğunun 1620 yılında yabancılara tanıdığı haklardan sonra İzmir İmparatorluğun en önemli ticaret merkezlerinden biri olur. 18. ve 19. yüzyıllarda kent Fransız, İngiliz, Hollandalı ve İtalyan tüccarların gözdesidir. Osmanlı İmparatorluğunda çok uluslu bir ticaret şehri olan İzmir I. Dünya Savaşından sonra 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusu tarafından işgal edilir. Bu işgal 9 Eylül 1922 yılında sona erer. Ancak, İzmir 13 Eylül sabahı tarihinin belki de en büyük felaketlerinden birini yaşamaktan kurtulamaz. Basmane semtinde başlayan yangın 2.600.000metrekarelik bir alanda 20.000'den fazla ev ve işyerini tahrip eder. Bu yangın ne yazık ki kentin dörtte üçünü tahrip etmiştir. Fakat yeni kurulan Türk Cumhuriyeti ile birlikte İzmir zümrütü anka kuşu gibi kendi külleri içinden yeniden doğar.

Hoşgeldiniz

İzmir, Türkiye'nin batısında Ege Bölgesi'nin en büyük, ülkemizin de 3. büyük ilidir (1997 yılı nüfusu: 3.114.859 kişi). İlin yüzölçümü 11.973 km², nüfus yoğunluğu 261 kişidir. İzmir'e bağlı 28 ilçe bulunmaktadır. Bunlardan Konak, Bornova, Karşıyaka, Çiğli, Balçova, Buca, Narlıdere, Güzelbahçe ve Gaziemir, Büyükşehir statüsü içinde kalan ilçelerdir. Diğerleri; Bergama, Kınık, Dikili, Foça, Aliağa, Menemen, Kemalpaşa, Ödemiş, Beydağ, Kiraz, Bayındır, Tire, Torbalı, Selçuk, Seferihisar, Menderes, Çeşme, Karaburun ve Urla'dır.

İzmir kenti, il topraklarının batısında, Ege Denizi kıyılarında, İzmir Körfezi'nin iç körfez kesiminde yer alır. Kent merkezi, 2.117.811 nüfusa sahiptir Bir liman kenti olan İzmir, Türkiye'nin en önemli dışsatım limanlarından biridir. İzmir gerek nüfusu, gerekse ticaret, sanayi, eğitim, kültür, eğlence, sanat, sağlık, finans, ulaşım, turizm vb. işlevleriyle ve bu alanlardaki kurum ve kuruluşlarıyla, etki alanıyla Ege'nin metropolü konumundadır.

İzmir kuzeyde Dikili'den güneyde Selçuk'a kadar uzanan 629 km lik bir kıyı bandına sahiptir. Bu kıyılar üzerinde Dikili, Çeşme ve İzmir kent merkezinde deniz giriş kapıları bulunmakta, kentin 16 km güneyinde Adnan Menderes Havalimanı iç ve dış hatlar terminalleriyle havayolu ulaşımında hizmet vermektedir. İzmir-Alsancak deniz yolcu limanı, dış ve iç hat tarifeli seferleriyle birçok yere denizyolu ile ulaşımı sağlamaktadır: İzmir-İstanbul, İzmir-Venedik hatları gibi. İzmir kıyılarında İzmir-Üçkuyular'da ve Çeşme'de 2 tane olmak üzere toplam 3 yat limanı ve 1 yat çekek yeri vardır. İzmir'den çeşitli yönlere uzanan karayolları ile Türkiye'nin her tarafına ulaşmak mümkündür, şehirlerarası otobüs terminali kentin 11 km doğusundadır. İzmir-Aydın ve İzmir-Çeşme arasında iki otoyolu bağlantısı vardır. İzmir, aynı zamanda demiryolu bağlantısı olan bir kenttir. İzmir-Basmane merkez garından direkt veya bağlantılı seferlerle Türkiye'nin çeşitli yerlerine tren yolculukları yapılabilir. İzmir'i dışarıya bağlayan bu ulaşım hatları dışında, kent içinde Üçyol-Bornova arasında metro, körfezi dolaşan vapur ve feribotlar, kent içi ulaşımı sağlayan belediyeye ait otobüsler hizmet vermektedir.

İzmir, doğal kaynakları ve tarihsel-kültürel değerleriyle Türkiye'nin turizm potansiyeli en zengin illerinden biridir. İzmir, Ege kıyılarında deniz seviyesinden Bozdağların 2159 m lik zirvesine kadar çeşitli yükseltilerde son derece çekici kırsal ve kültürel coğrafi görünümlere sahiptir. İzmir; kıyıları ve denizi, dağları, yaylaları, termal suları, kızılçam ve makilerden oluşan ormanları, Ege'ye özgü tarımsal ürünleri ve yumuşak iklimi ile doğaya uyumlu turizm türlerini ve rekreasyonel aktiviteleri uygulamak için eşsiz ortamlar sunar. Bugüne kadar Ege Denizi kenarındaki turistik ilçeleri, Efes, Meryem Ana Evi ve Bergama gibi tarihsel-kültürel değerleriyle tanınan ancak, kıyı gerisindeki yerel kültürel zenginlikleri arka planda kalan İzmir, sahip olduğu zengin turistik potansiyelin henüz bir bölümünü kullanmakta, çok değişik mekanlar değerlendirilme fırsatını beklemektedir. Sözgelimi; Bozdağlarda dağ ve kış sporları turizmi, eko turizm, kırsal turizm, sportif turizm; Kozak yaylasında kırsal turizm, Balçova ve Çeşme'de termal turizm, ilk başta sayılacakları oluşturur.

İzmir kıyılarında kuzeyde Dikili'den güneyde Selçuk'a kadar birçok koy ve plaj turizmle tanışmış, ilçe merkezlerinin, köy ve beldelerin içinde ya da yakınlarındaki pansiyon, otel, motel ve kamping türünden konaklama tesisleri, deniz turizmine kapılarını açmıştır. İzmir kent merkezi ve yakın çevresi, Dikili, Bergama, Çandarlı, Foça, Urla, Çeşmealtı, Karaburun, Çeşme, Gümüldür, Seferihisar, Sığacık, Selçuk, Pamucak vb. iç ve dış turizmde adını duyurmuştur. İzmir öte yandan tarih öncesinden günümüze ulaşan sayısız sit alanları, eserleri ve yapıları, müzeleri, tipik Ege mutfağı, el sanatları, festivalleri, şenlikleri ve diğer yerel kültürel özellikleriyle kültür turizmine, kutsal yerleriyle inanç turizmine hizmet vermektedir. Kongre turizmi ise İzmir'de gelecek vaat eden bir turizm türü olarak geliştirilmeyi beklemektedir. Termal sular, Ege Bölgesi'nde olduğu kadar İzmir turizminde de çok önemli bir kaynaktır ve sağlık turizminde İzmir, Türkiye'de merkez olabilecek bir kapasiteye sahiptir. Görülüyor ki İzmir, turizm türlerinde büyük bir çeşitliliği bünyesinde barındırmaktadır.

İzmir'e 1999 yılında deniz ve havayolu gümrük giriş kapılarından 376.476 kişi giriş yapmıştır. Havayoluyla gelenlerin oranı % 90, denizyoluyla gelenlerin oranı % 10'dur. İlde Turizm İşletme Belgeli tesis sayısı 137, yatak sayısı 22.209'dur. Bu tesislerde 2000 yılında toplam 893.638 kişi konaklamıştır. Konaklayanların % 69 yerli turist, % 31 yabancı turisttir.