Buca-Kemalpaşa--Tire

Buca, Anakent sınırları içerisinde yer alır. Kuzeyinde Bornova; doğusunda Kemalpaşa; batısında Konak ve Gaziemir; güneyinde Menderes ve Torbalı ilçeleri ile çevrelenir. Buca’da 1923 yılında belediye kurulmuş, 1987 yılında yürürlüğe giren 3392 sayılı yasa ile ilçe olmuştur.
İlçenin yüzölçümü 134 km2’dir. 3 köyü, 1 beldesi (Kaynaklar) bulunmaktadır.
İlçede 49 İlköğretim Okulu, 14 Orta Öğretim Kurumu, 61968 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 2428 öğretmen görev yapmaktadır. Dokuz Eylül Üniversitesi’nin çok sayıda fakültesi Buca’dadır.
Sağlık hizmeti, 13 Sağlık Ocağı, 3 Sağlık Evi, 2 Ana Çocuk Sağlığı, 1 Verem Savaş Dispanseri tarafından verilmektedir.
İlçe ekonomisi ticaret, küçük sanayi, ziraat, hayvancılık ve orman ürünlerine dayanmaktadır. Kaynaklar beldesi, Kırıklar, Belenbaşı ve Karaağaç köylerinde hayvan besi haneleri, sucuk imalathaneleri, tavuk çiftlikleri, zeytinyağı imalathaneleri, kireç ocakları, meyve-sebze ambalaj tesisleri bulunur.
Büyükşehir Belediyesi’ne ait Sebze Meyve Hali ve Balık Hali’nin hizmete girmesiyle ekonomik hareketlilik artmıştır.
Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bağlı fakültelerin önemli bir bölümü Buca’da yer alır. Bu gelişme, Buca’ya bir öğrenci kenti kimliğini vermiştir.
M.Ö.130’lara uzanan tarihi, birçok uygarlığa tanıklığı ile bir tarih ve kültür beldesi olan Buca’da görülmeye değer tarihi yapılar arasında ; Protestan Kilisesi, Forbes, Rees, De Jongh, Baltacı Malikanesi, Russo Köşkü sayılabilir. Ayrıca, ideal dinlenme yeri olan Hasan Ağa Bahçesi ve Buca Göleti, kent halkının mesire yerlerindendir. İzmir’in ve Ege Bölgesi’nin tek hipodromunun ilçe sınırları içinde bulunması, Buca için ayrı bir özelliktir.
İznik Devleti Kralı İoyanis’in 1235 yılında Kohi denen ve Kral Yolu yakınında bir yerleşim alanından bahsettiği yerin Buca olarak değiştiği, Kohi adının daha sonra Gonia, Bugia ve Buca’ya dönüştüğü sanılmaktadır. Bizanslılar döneminde ise bugünkü yerleşim yerinde Vuza, Uza ya da Vuzas isimli bir toprak sahibinin yaşadığı, yerleşim yeri isminin değişerek zamanla Buca olduğu varsayımı da vardır.
Buca adı ilk kez 1688 yılında Fransız Konsolosluğu kayıtlarında görülmüştür. Bu yılda bir deprem olmuş, Fransız Konsolosluğu Buca’ya taşınmıştır. M.Ö 1102‘de Eolyalıların şehri almalarına kadar yerli halkın oldukça rahat bir hayat yaşadığı kabul edilir. M.Ö 727 yılına kadar İyonlarla çekişen Eolyalılar, bu tarihten sonra şehri İyonlara bırakmıştır. Bir süre sonra güçlenen Lidyalılar, M.Ö 628 yılında İzmir’i almıştır. Bu tarihlerde İzmir şehri dağılmış, halk civarda bulunan küçük yerleşim alanlarına geçmeye başlamıştır. Bu değişim, bugün gördüğümüz İzmir dolaylarındaki bir çok yerleşim alanının ilk temellerini atmıştır. Bunlar arasında Buca’yı da sayabiliriz.
Buca’da antik çağdan bu yana bir yerleşimin olduğu bilinmektedir. 1868 yılında Buca’nın kuzeydoğusunda antik döneme ait büyük bir kadın büstü ortaya çıkarılmış olup, bu büst halen Londra’daki İngiliz Müzesi’nde sergilenmektedir.
Ayrıca Buca ve Kangölü çevresinde Bizans Haçı kabartmaları bulunan sütun başlıkları, antik “ARTEMİS MABEDİ”ne ait olduğu sanılan mermer yer döşemeleri, Forbes Köşkü çevresinde Bizans sikkeleri, Gürçeşme (Kançeşme) yolu üzerinde Roma Kalesi kalıntıları da antik çağda bu yörede gelişmiş toplumların yaşadığını ortaya koymaktadır. İyon saldırısı sırasında Buca’ya yönelen halk, Dereköy, Kangölü ve Kozağacı yörelerine yerleşmiştir. Yakın tarihimizde Buca’nın bir Rum köyü olduğu, aynı dönemde Rumlar, Yahudiler ve Türklerin bir arada yaşadığı, Avrupalı işadamları ile ailelerinin de Buca’da yaşadıkları, bunun beldenin gelişme ve zenginleşmesinde önemli bir etken olduğu belirtilmektedir.
Buca, Rumlar, Yahudiler ve Türklerin bir arada yaşadığı, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Hollanda şirketleri ile daha çok ticari ve sınai ilişkiler çerçevesinde oluşan Levanten Grubu’nun sayfiye yeri olarak yerleştiği bir belde özelliğini yakınçağ öncesinde taşımaya başlamıştır.
Buca M.Ö 130’ lara uzanan tarihi, bir çok uygarlığa tanıklığı ile bir kültür ve tarih beldesidir. Zengin doğa ve kültür mirasını, nüfus artışına ve günümüz yaşam biçiminin ortaya çıkardığı tüm etkenlere karşı koruyabilmiştir. Bu nedenle bugün Buca’da geçmişten günümüze kadar gelen bir tarihi görüntü sergilenmektedir. Buca’da yaşam, her şeyden önce zengin bir tarih, kültür ve doğa mirası ile iç içe bir yaşam olarak nitelendirilmektedir. Buca, tarihsel geçmişi ile bünyesinde çok önemli ve günümüzde de yaşayan eserler barınağıdır. George King Forbes, Gout, Prenses Borghese, Kont Dr.Aliberti, De Jongh, Dimostanis Baltacı Malikaneleri, tarihi İngiliz Protestan Kilisesi, Su Kemerleri, Buca’da yaşamış ve ölmüş bir çok ünlü ailelerin mezarları, dar sokakları ve bugün bile birçok mimara ilham kaynağı olan Rum Evleri, ilçeye gelenlerin ilgisini çeken yapıtlardır.,
9 Eylül 1922’de İzmir dolayısıyla Buca, Yunanlılardan geri alınınca buradaki Rumlar bölgeyi terk etmiştir. 1922 yılına kadar Buca’nın nüfusu genellikle İngiliz, Rum ve Hollandalılardan oluşmakta idi.
Buca, Cumhuriyet döneminde çok hızlı bir gelişme göstermiş ve bu dönemde göçmen kitlelerinin ilçede yerleşimi devam etmiştir. Buca’da ilk belediye 1923 yılında İsmail Ağa başkanlığında Erdem Caddesi’nde bugünkü Kız Yetiştirme Yurdu’nun yan tarafındaki binada açılmıştır. 1952 yılında belediye binası dönemin Belediye Başkanı Asım Gümüştüz tarafından bugüne kadar kullanılan Farkoh Köşkü’ne taşınmıştır. Buca Belediyesi 1981-1989 yılları arasında merkez ilçeye bağlı şube müdürlükleri tarafından yönetilmiştir. Buca kurulduğu 1923’ten bu yana 19 belediye başkanı görmüş ve en son 27 Mart 1994 yılında Sayın Cemil ŞEBOY Buca Belediye Başkanlığı’na seçilmiştir.
Buca, 4 temmuz 1987 yılında yürürlüğe giren 3392 sayılı yasa ile ilçe olmuştur.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kemalpaşa, İzmir’in doğusunda yer alır. Kuzeyinde Manisa; güneyinde Torbalı ve Bayındır; doğusunda Turgutlu; batısında Bornova ve Buca ilçeleri bulunmaktadır.
İlçenin yüzölçümü 655 km2’dir. Armutlu, Bağyurdu, Ören, Ulucak ve Yukarı Kızılca olmak üzere 5 beldesi ve 32 köyü bulunmaktadır.
İlçede 69 İlköğretim Okulu, 24 Orta Öğretim Kurumu bulunmakta; 13069 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 650 öğretmen görev yapmaktadır.
İlçede, 1 Devlet Hastanesi, 9 Sağlık Ocağı, 8 Sağlık Evi, 2 SSK Dispanseri hizmet vermektedir.
İlçe ekonomisi ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Son yıllarda sanayi alanında büyük gelişmeler yaşanmaktadır.
Kemalpaşa’nın doğal zenginliği olan Nif Dağı ile devamı niteliğindeki Spil Dağı ve Kemalpaşa-Torbalı yolu üzerindeki Hitit Karabel Anıtı görülebilir. Kaya anıtı Gediz havzasına geçit veren küçük bir boğazın üzerinde yer alır. Anadolu’nun en batısında bulunan kaya anıtının, kaya yüzeyi bir hayli derine inilerek düzleştirilmiş 2.32m boyutunda bir erkek betimi olup (ölmüş bir kral/prens), yüksek kabartma olarak gösterilmiştir. Sağa doğru yönelmiş kralın başında, sivri konik külah, dizleri açıkta bırakan kısa giysi, sivri uçlu pabuçlarıyla tipik Hitit kıyafetini taşımaktadır. İleri uzanmış sol elinde uzun bir mızrak tutmakta, sağ omuza geçirilmiş yayı bulunmaktadır. Karabel anıtı, büyük Hitit krallığına bağlı varlıklı yerel bir kralın, Orta Anadolu Hitit sanat ve geleneklerine teknik ve biçim açısından uygun, bölgedeki egemenlik ve gücünün ifadesi bir kaya kabartmasıdır.
Kemalpaşa ilçesindeki diğer tarihi ve turistik değerler Ulucak Höyük, Nemrut Höyük, Yenmiş Höyük, Nymphaeion (Kız Kulesi), Nif Kalesi ve Emet Bey Camiidir.
Turizm alanında da gelişmeler gösteren Kemalpaşa’da kurulan Alaş Kımız Üretme Çiftliği, Kazak Otağı, Orta Asya Türk Mutfağı ile ülkemizde bu alandaki ilk ve tek örnektir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Tire, İzmir’in doğusunda yer alır. Kuzeyinde Bayındır; doğusunda Ödemiş; batısında Selçuk ve Torbalı ilçeleri; güneyinde ise Aydın ili ile çevrelenir.
İlçenin yüzölçümü 784 k m2’dir. 1 beldesi (Gökçen) ve 64 köyü bulunmaktadır.
İlçede 76 İlköğretim Okulu, 11 Orta Öğretim Kurumu bulunmakta; 12135 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 659 öğretmen görev yapmaktadır.
İlçede, 1 Devlet Hastanesi, 1 SSK Hastanesi, 14 Poliklinik hizmet vermektedir.
İlçe ekonomisi tarım, ticaret ve sanayiye dayanmaktadır. Tarım ürünleri başta pamuk olmak üzere, buğday, arpa, tütün, susam ve her türle meyve, sebzedir. Arıcılık ilerlemiş durumdadır. Besi ve süt inekçiliği gelişmiştir. Tire Organize Sanayi Bölgesinin kurulması sonucunda, ilçede sanayi de önemli ivme kazanmış bulunmaktadır.
Tire, 1308 yılında Aydınoğulları Beyliğinin kurulmasıyla Türk egemenliği ile tanışmış, 1426 yılında ise Osmanlı yönetimine geçmiştir. Tire, Osmanlı tarihinde XV. yy’dan XVIII. yy’a kadar kullanılan Darphanede mangır (bakır) ve Akçe (gümüş) adı verilen paraların kesilmesi nedeniyle önemli bir yere sahiptir. Tire Müzesinde, yörede bulunan arkeolojik ve etnografik görülmeye değer eserler sergilenmektedir.
Tire Müzesi
Arkeoloji Salonu :
M.Ö.3000-M.S.1453 yılına kadar olan eserlerden Prehistorik döneme ait gaga ağızlı kaplar, çakmak taşları, Klasik döneme ait boyalı kaplar, Helenistik döneme ait pişmiş toprak lahitler, mermer ve cam eserler, Roma dönemine ait mermer ve cam eserler, sikkeler, pişmiş toprak figürinler, altın, gümüş ve cam takılar sergilenmektedir.
Etnoğrafya Salonu :
Osmanlı’nın 18. ve 19. yüzyıla ait günlük yaşamını yansıtan mevlüt örtüsü, yağlık, baş örtüsü, uçkur, para ve saat keseleri, mendiller, kadın ve erkek giysileri bunların takıları sergilenmektedir. Bu eşyaların işlemelerinde renk ve motif bir bütün olarak ele alınmıştır. Çoğunlukla tabiattan bitki, çiçek ve hayvan motifleri pastel ve canlı renklerle; düz gergin, sırım, sarma, canfes, müşebbak, peset, atlas, dival nakış tekniği ile işlenmişlerdir.
Yine aynı salonda tekke malzemeleri ile savaş aletleri, Avrupa kökenli olup Batı Anadolu’da kullanılan seramikler ve pencere vitrayları yer almaktadır. Müzenin ön bahçesinde Roma dönemi yapı taşlarından sütun ve sütun başlıkları, mermer lahitler, pişmiş toprak erzak küpleri ile mezar stelleri, arka bahçesinde ise M.S. 7. ve 19. yüzyıla ait lahit mermer, Osmanlı mezar taşları ve kitabeler sergilenmektedir.
Yeni Camii : 1597 yılında Yeniçeri Kethüdası Behram Bey tarafından yaptırılmıştır. Kurtuluş Mahallesi’nde yer almaktadır. Cami, kesme taşlardan yapılmıştır. Tire’de tek örnektir.Nakkaş Kasımpaşalı Osman Bey tarafından yapılan kalem işleri ve mermer minberi Klasik Osmanlı Dönemi sanatının seçkin örneklerindendir.
Karahasan Camii: 1440 yılında Kara Hasan Bey tarafından yaptırılmıştır. Cumhuriyet Mahallesi’nde yer almaktadır. Önemli özelliği minaresinin darı koçanını andırmasıdır.
Yeşil İmaret Zaviyesi :
1426 Yılında Halil Yahşi Bey tarafından yapılmıştır. Aydınoğlu Caddesi’nde yer almaktadır. Kentteki ilk Osmanlı eseridir. Zaviyenin önemli özelliği Anadolu’da ibadet mekanlarının yarım kubbe ile büyütülen ilk örneği olmasıdır. Gerek iç süslemeler, gerekse abanoz ağacından yapılan tüm kapı kanatlarının dekorasyonu ve sırlı tuğlalı minaresi yapının belirgin özellikleridir.
İbni Melek Türbesi :
Tire'nin yetiştirdiği büyük ad, Aydınoğullarının başkent kadısı ünlü tefsirci İbni Melek takma adlı İzzettin Ferişteye ait olan türbenin içinde, ayrıca Mevlana Nizameddin, İbni Melek oğlu Mehmet efendi ve Alaybey ailesinden Evliya Ali Efendi yatmaktadır.
Süleyman Şah Türbesi: ( Tire Emiri ) :
Aydınoğulu Mehmet beyin oğlu Tire Emiri Süleyman Şah için1349 yılında yapılmıştır. Türbede, Süleyman Şah kardeşi Hızır Şah ve Süleyman Şah'ın eşi ile çocuğu yatmaktadır. Türbenin giriş kapısı mermer süslemeleri ve sülüs yazıyla yazılmış kitabesi oldukça güzeldir.