Çiğli--Kiraz--Urla

İzmir Körfezi’nin kuzeyinde, eski Gediz yatağının oluşturduğu ovada kurulmuş olan Çiğli ilçesinin yüzölçümü 97 km2 dir. Kuzeyinde Menemen, güneybatısında İzmir Körfezi, doğusunda Karşıyaka bulunmaktadır. İlçenin denizden yüksekliği 1 - 150 m. arasındadır.
Yörenin genelde bataklık ve sazlık olması ve yeşil alanlara çok çiğ düşmesinden dolayı, ilk yerleşenler tarafından buraya “Çiğli” adının verildiği söylencelerde dile getirilmektedir. 1893 yılında Yugoslavya'dan göç eden Türk kökenli göçmenler ile birlikte, Çiğli’nin bir yerleşim alanı olarak gelişmeye başladığı bilinmektedir.
İlçede 1 belde ve 1 köy ve merkezde de 16 mahalle bulunmaktadır. 2000 yılı sayım sonuçlarına göre toplam nüfusu 113 543’dür. Nüfusun 113 543’ü ilçe merkezinde, 6 803’ü Sasalı Beldesi ve Kaklıç köyünde yaşamaktadır.
25 İlköğretim Okulu, 12 Orta Öğretim Kurumu bulunmakta; 22872 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 1111 öğretmen görev yapmaktadır.
İlçe arazisinin 17829 dekarı tarım arazisidir. Bu alanlarda bağcılık, zeytincilik ve pamuk yetiştiriciliği yapılır.
Ülkemizin sayılı organize sanayi bölgelerinden biri olan Atatürk Organize Sanayi Bölgesi Çiğli’de kurulmuştur.
Ülkemizin tuz ihtiyacının % 60’ını karşılayan Çamaltı Tuzlası ilçe sınırları içinde yer almaktadır.
İçinde 220 tür kuşun barındığı, dünya kuşlarının başkenti olarak adlandırılan “İzmir Kuş Cenneti” önemli bölümüyle Çiğli’dedir. 8 000 hektar alanda yer alan sazlıklar, adalar, yarımadalar ve tuzla havuzları kuş cenneti için doğal bir ortam hazırlamıştır. Kuş Cenneti içinde Lodos Tepe, Orta Tepe ve Poyraz Tepe adıyla anılan 3 tepecik bulunmaktadır. Bu tepelerden; tuz tavaları, Homa Dalyanı ve İzmir Körfezi’nin görünüşü olağanüstü güzelliktedir.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kiraz İlçesi, (nüfusu 8955) olup İzmir’in doğu ucunda 125 km. mesafede kurulmuştur. Küçük Menderes’in sağladığı olanaklar nedeniyle antik çağlardan bu yana kışlık barınak yeri olarak en eski yerleşim birimlerin biridir. Şemsiler ve Karaburç köylerinde kral mezarları bulunmaktadır. Tarih boyunca M.Ö. 8. Yüzyıl’da İon’lular Kleos, Bizanslılar Kilos, M.S. 1300 yıllarında Türkler Keleş adını vermişlerdir. Daha sonra cumhuriyet döneminde Kiraz adını almıştır. İlçedeki tarihi eserler arasında Aydınoğlu camii, Suludere camii ve hamamı, Hisar kalesi ve Yağlar kalesi önemlidir. Bağları ve meyve bahçeleriyle ün yapmış Kiraz, önemli bağcılık ve tarım merkezidir.
Geçmişten bugüne tarihçesi ve efsaneleri
Eski Çağ'da, Küçük Menderes ırmağı, Yani bugün ilçenin içinden geçen Küçük Menderes Kaystros adını taşıyordu.Tmolos yani bugün Bozdağlar'dan kaynaklanan bu ırmak, bereketli bir vadi içinden akarak Ephesos ( Efes ) kentinde Ege Denizi'ne ulaşır. Antik Çağ'ın eski Ozanlarından İzmir'li Homeros'un İliada adlı destanında ( yaklaşık olarak M.Ö.8.y.y ) yani günümüzden 2800 yıl kadar once, çayırlarında kazlar, turnalar ve uzun boylu kuğuların sürü sürü yayıldığı bilinen Küçük Menderes vadisi Asia adını taşıyordu.Sonradan büyük bir kıtaya verilecek bu ad, önceleri yanlızca yöremiz için kullanılıyordu.Kiraz yöresinde sonraları Asos adıyla anılan bir çayırlığın bulunması, bu eski adın uzun sure korunduğuna işarettir.
Bölgenin en erken M.Ö.3. binyılın başlarında, yani günümüzden 5000 yıl kadar once iskan edildiği anlaşılmaktadır.Yöremiz yakınlarındaki höyük yada mezarlarda elegeçirilen bulgular, ilk Tunç Çağı denen bu dönemde Küçük Menderes Vadisi insanlarının bir yandan Kuzeydeki Çanakkale yöresi; öte yandan Ege Adaları ve son olarakta Denizli yöresi kültürleriyle ortak özellikleri paylaşan yerel bir kültüre sahip olduğunu göstermektedir.Ancak Kiraz ve yakın çevresinde ayrıntılı bir arkeolojik yüzey araştırması yapılmadığı için daha açık bilgilere sahip değiliz.
M.Ö.2. binyılında, Hitit çivi yazısı belgelerinde Assuwa diye anılmaya başlayan bu bölge bir takım yöresel kırallıkların geliştiği anlaşılmaktadır.Söz konusu dönemde bölgenin Orta Anadolu Hitit kültüründen ve Batıdaki Yunan dünyasından kimi etkiler almakla birlikte, Batı Anadolu karakteri sürdüğü söylenebilir.Ancak araştırmaların yetersizliği yüzünden Orta ve Son Tunç Çağı denen bu dönem hakkında fazla birşey bilinmemektedir.
Anadolu M.Ö.1200 yıllarından itibaren Balkanlardan gelen ve yüzyıllarca sürecek olan göçlerin etkisi altına girmiştir.Bu göçlerin etkileri, Küçük Menderes Vadisinde görüldü.Balkan kökenli Maionlar Gediz Vadisine Girerek bu yörede Maionia adını verdiler.M.Ö.7. y.y'lın başlarından itibaren ise Gediz ve Küçük Menderes Vadileri Lidya olarak adlandırılmaya başladı.Adını Lid denen Hint – Avrupalı olan Lidya'da M.Ö.7.y.y başlarında büyük bir devlet kuruldu.
Lidyalılar döneminde Kiraz önemli bir merkez olmalıydı.Çünkü İlçe merkezi yakınlarında ( girişinde ) definecilerce tahrip edilmiş yığma toprak tepeler halindeki mezar anıtları bu döneme tanıklık etmektedir.M.Ö.540 tarihlerinde Lidya Devleti'ne İran'dan gelen Persler'in son vermesi üzerine Küçük Menderes Vadiside Pers egemenliği altına girdi.M.Ö.334 yılında Büyük İskender tarafından özgürlüğüne kavuşturulan bölge İskender'in ölümünden sonra generaller arsında çekişme konusu oldu.M.Ö.188 yılından sonra Bergama Krallığı'nın eline geçen Küçük Menderes vadisi III.Attalos'un M.Ö.33. yılındaki ölümü sırasında Krallığını bir vasiyetname ile Roma'ya bırakması ile yeni kurulan Asia eyaletine bağlandı.Romalılar döneminde Küçük Menderes ( Kaystros ) vadisinin ortalarında yaşayanlara Kaystrianoi ( Kaysros'lular ) yukarı kesiminde yani Kiraz yöresinde yaşayanlarıda Kilbianci ( Kilbisliler ) adı veriliyordu.Kilbis, Kilbiya yada Kilbianos, içinden Kaystros ırmağının aktığı Kiraz yöresinin genel adıydı.M.Ö 1.y.y dan itibaren kıyıdaki zengin ve güçlü liman kenti Ephesos'un etki alanı içine giren Kiraz yöresi bu nedenle Cilbiani agri Ephesiorum yani Efeslilerin Kilbia'si adını aldı.Messogis ( Aydın Dağları ) ve Tmolos ( Bozdağlar ) arasındaki bu zengin ve güzel vadi özellikle hızlı koşan atlarıyla ünlüydü.
Bugün olduğu gibi eski Çağda'da anayollardan uzak, izole bir kurumu bulunan bu yörede kabile yaşamı Roma döneminin içlerine değin sürüp gitti.Örneğim M.S. 2.y.y. sonlarına doğru gelindiğinde tüm Anadolu'da eski kabile düzeni yerini yavaş yavaş kent yaşamına bırakmış olmakla beraber, Kiblis vadisinin yukarı kesimleri yani Kiraz ve çevresinde hala eski düzen sürmekteydi.Ancak bu tarihlerde Koloe ya da Kolose'nin ve sonrada civa madenleriyle ünlü Palaiapolis ( Beydağ ) birer kent olarak belirişleriyle düzenin kemtleşme yönüne çevrildiği anlaşılıyor.Hakkında fazla bilgi olmayan Koloe ve Kolose'nin antik adı yakın zamanlara değin Keles biçimiyle korunmuştu.Romalılar zamanında gelişen Koloe, hemen güneyindeki komşusu Palaiapolis ile birlikte Kilbianoi adıyla ortak sikke bastırmıştı.Hıristiyanlık çağında önem kazanan kent M.S.5. yüzyıldan sonra bir Piskoposluk merkeziydi.
Oldukça elverişli bir iklime sahip olan Kiraz ve yöresi tarih öncesi çağlardan beri uygun koşullar taşıması yüzünden yoğun bir biçimde yerleşmelere sahne olmuştur.Çevredeki tarihi eserleri ve kazılarda ele geçirilen heykelleri inceleyen arkeologlar İlçenin İon'lar zamanında kurulduğu nu öne sürmektedirler, ayrıca İlçe tarihininde Hititlere kadar uzandığı yukarı Küçük Menderes Havzasında çevrili düz bir arazi üzerine kurulan İlçeye, kışın sert soğundan koruyan barınak yari anlamına gelen Kleos adını vermişlerdir.Kiraz İlçesinin kuruluşuna ait ikinci bir iddia ise İlçenin Bizans döneminde yerleşim merkezi haline getirildiğidir.Bir rivayete gore Bizanslılar Çanakova anlamına gelen Kilos adını vermiştir.
İlçenin Anadolu Selçuklular zamanında önemli yerleşim yeri olarak kullanıldığı ispatı ise içinde Cumhuriyet Mahallesinde bulunan İsa Bey Camii, Cevizli köylerinde bulunan tarihi binaların, Suludere Köyünde bulunan Camii, Hamam, Değirmenlerin ve Hisar köyündeki Kalenin Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerini teşkil etmekle birlikte, zira M.Ö 1.y.y yapıldığı bilinen küçük kale inceliğinde Osmanlı ve Selçuklu döneminde onarım gördüğü, asıl bedeninin eskiye dayandığı anlaşılmaktadır.Osmanlı döneminde güzel yer anlamına gelen Keles Cumhuriyet döneminde Kiraz olarak değiştirilmiştir.İlçemizin bazı köylerinde bulunan Kral mezarları bu yörede İon, Orek, Lidya, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, ve Osmanlı uygarlıklarının hokum sürdüğünü göstermektedir.
Kiraz İlçesi bütün uygarlık dönemlerinde tarım ve hayvancılık merkezi olarak ün yapmış bunun kanıtı olarak Ödemiş sınırları içinde bulunan Yılanlı kalesi ile Kiraz sınırları içerisinde bulunan Hisar kalesi arasında döşeli olan toprak boruların su nakinde bulunduğunu belirtmektedir.
Kiraz geçmişteki tarihi uygarlıkları yaşamış olup 1948 yılında Ödemişe bağlı bir nahiye olma özelliğinden çıkıp ilçe haline gelmiştir.

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Urla, İzmir il merkezine 35 km uzaklıktadır. Doğusunda Güzelbahçe ve Seferihisar; batısında Çeşme; kuzeybatısında Karaburun; kuzeyinde ve güneyinde Ege Denizi ile sınırlanmıştır.
Yüzölçümü 704 km2’dir. 16 köyü bulunmaktadır.
İlçede 30 İlköğretim Okulu, 5 Orta Öğretim kurumu bulunmakta; 6764 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 441 öğretmen görev yapmaktadır.
Yüksek öğretim kurumları açısından zengin olan ilçede; İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’ün Urla Yerleşkesi, Ege Üniversitesi’ne bağlı Su Ürünleri Fakültesi, 9 Eylül Üniversitesi Deniz İşletmeciliği ve Yönetimi Yüksekokulu bulunmaktadır.
Doğa ve tarihin kucaklaştığı Urla’da yapılan arkeolojik araştırmalarda İskele Mahallesi’ndeki Limantepe Höyüğü’nün M.Ö. 6000 yıla tarihlenen bir merkez olduğu ortaya çıkarılmıştır. Buluntuların en önemlilerinden birisi de Liman olup, tarihte bilinen en eski limandır. Antik Klazomenai Kenti liman bölgesinde yer alır. Kent, Antikçağ’da özellikle zeytinyağı üretimiyle önemli bir ticaret merkezi olmuştur.
Urla, Aydınoğulları Beyliği ile 1330’lu yıllarda ilk kez Türk egemenliği ile tanışmış, XIV. yy. sonlarında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Denizli Mahallesi Camii, Kamalı Camii, Sungurlular Camii, Hacı Turan Kapan Camii ve Fatih İbrahim Bey Camii ve Hacı Turan Şadırvanı XV. Ve XVI. yy’da yapılmış Türk eserleridir.
Urla kıyıları ve önündeki 12 ada ile İzmir Körfezi, en güzel şekilde Urla’nın Güvendik sırtlarından seyredilmektedir. Urla köyleri denildiğinde; tiyatrosu ve seraları ile ünlü Bademler Köyü, iç kısımda kalmasına karşın önemli ölçüde turist çekmeyi başaran Barbaros Köyü, kıyıdaki Özbek ve Balıklıova, Gülbahçe köyleri ilk akla gelenlerdir.
KLAZOMENAI-LİMANTEPE
12 İon kentinden biri olan Klazomenai antik kentin bir kısmı Urla kemik hastanesinin bulunduğu Karantina adası üzerindedir. Kent karantina adasının karşısındaki Limantepe’den batıdaki Ayyıldız ve Cankurtaran tepeleri eteklerine kadar yayılmaktadır. Yerleşimin klasik devre ait Nekropolü (mezarlık) Ayyıldız tepe ile Cankurtaran tepenin oluşturduğu zincirin batısında ve Klazomenai-Hypkremnos-Erythrai antik yolunun geçtiği bölgede yer almaktadır. Klazomenai antik kentinin prehistorik dönemi ile birlikte klasik dönemlerini de yansıtan Liman tepe Urla ilçesinde İskele mahallesinde, İzmir-Çeşmealtı yolu tarafından ikiye bölünmüştür.
Kazılar sonunda, Erken Tunç çağına tarihlenen Ege dünyasında koridorlu ev olarak tanımlanan, siyasi ve ekonomik otoriteyi temsil eden saray yapısının bir bölümü açığa çıkarılmıştır. Yine aynı döneme ait, koruma yüksekliği 6 metreye ulaşan şehir suru, Orta Tunç Çağı’na tarihlenen yuvarlak tek mekanlı evler (oval ev) ile bilinen en eski zeytinyağı işliği ortaya çıkarılmıştır.
Klazomenai Zeytinyağı İşliği
Klazomenai işliği kendi dönemine ait küçük buluntularla birlikte açığa çıkarılmıştır. Bu buluntuların bize verdiği tarihlere göre Urla’da kazısı yapılmakta olan işlik, M.Ö.6. yüzyılın ilk yarısında kurulmuştur. Bu işlik, yüzyılın ortasında Persler’in Lydia ile birlikte İyon kentlerini ele geçirdikleri dönemde terk edilmiş; yüzyılın son çeyreği içinde yeni düzenlemelerle tekrar kullanılmıştır. Tüm yerleşmede de izlenebildiği gibi bu tesis, M.Ö.500 dolaylarında İonia ayaklanması sırasında bir daha terkedilmiş ve daha sonra kullanılmamıştır. M.Ö. 4. yüzyılda işliğin bulunduğu alan üzerinde inşa edilen büyük bir yapı için gerekli tesviye çalışmaları sırasında, kaya içine oyularak yapılan tesisin içi doldurulmuş, üzeri örtülmüş ve kayaya oyulmuş alt yapısı bu şekilde günümüze kadar korunup gelmiştir.